ALLAH’IN RAHMET ESERLERİNE BAKMAK

Haşir Bahsi

İHTAR: Şu risalelerde teşbih ve temsilleri hikâyeler suretinde yazdığımın sebebi, hem teshil, hem hakaik-ı İslâmiye ne kadar makul, mütenasip, muhkem, mütesanit olduğunu göstermektir. Hikâyelerin mânâları, sonlarındaki hakikatlerdir. Kinâiyat kabilinden, yalnız onlara delâlet ederler. Demek hayalî hikâyeler değil, doğru hakikatlerdir.

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
فَانْظُرْ اِلٰٓى اٰثَارِ رَحْمَتِ اللّٰهِ كَيْفَ يُحْـيِ الْاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَاؕ
اِنَّ ذٰلِكَ لَمُحْـيِ الْمَوْتٰىۚ وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَدٖيرٌ
“Şimdi bak Allah’ın rahmet eserlerine: Yeryüzünü ölümünün ardından nasıl diriltiyor? Bunu yapan, elbette ölüleri de öylece diriltecektir; O herşeye hakkıyla kàdirdir.” Rum Sûresi, 50 nci ayeti)

Birader, haşir ve âhireti basit ve avam lisanıyla ve vâzıh bir tarzda beyanını istersen, öyle ise şu temsîlî hikâyeciğe nefsimle beraber bak, dinle: Bir zaman iki adam Cennet gibi güzel bir memlekete (şu dünyaya işarettir) gidiyorlar. Bakarlar ki, herkes ev, hane, dükkân kapılarını açık bırakıp muhafazasına dikkat etmiyorlar. Mal ve para meydanda, sahipsiz kalır. O adamlardan birisi, her istediği şeye elini uzatıp ya çalıyor, ya gasp ediyor. Hevesine tebaiyet edip her nevi zulmü, sefaheti irtikâp ediyor. Ahali de ona çok ilişmiyorlar. Diğer arkadaşı ona dedi ki:

“Ne yapıyorsun? Ceza çekeceksin; beni de belâya sokacaksın. Bu mallar mîrî malıdır. Bu ahali, çoluk çocuğuyla asker olmuşlar veya memur olmuşlar, şu işlerde sivil olarak istihdam ediliyorlar. Onun için sana çok ilişmiyorlar. Fakat intizam şediddir. Padişahın her yerde telefonu var ve memurları bulunur. Çabuk git, dehalet et” dedi.

Fakat o sersem inat edip dedi: “Yok, mîrî malı değil, belki vakıf malıdır, sahipsizdir. Herkes istediği gibi tasarruf edebilir. Bu güzel şeylerden istifadeyi men edecek hiçbir sebep görmüyorum. Gözümle görmezsem inanmayacağım” dedi. Hem feylesofâne çok safsatiyâtı söyledi. İkisi arasında ciddî bir münazara başladı.

Evvelâ o sersem dedi: “Padişah kimdir? Tanımam.”

Sonra arkadaşı ona cevaben: “Bir köy muhtarsız olmaz. Bir iğne ustasız olmaz, sahipsiz olamaz. Bir harf kâtipsiz olamaz, biliyorsun. Nasıl oluyor ki, nihayet derecede muntazam şu memleket hâkimsiz olur? Ve bu kadar çok servet ki, her saatte bir şimendifer(HAŞİYE: Seneye işarettir. Evet, bahar, mahzen-i erzak bir vagondur, gaipten gelir.) gaipten gelir gibi, kıymettar, musannâ mallarla dolu gelir, burada dökülüyor, gidiyor nasıl sahipsiz olur? Ve her yerde görünen ilânnameler ve beyannameler ve her mal üstünde görünen turra ve sikkeler, damgalar ve her köşesinde sallanan bayraklar nasıl mâliksiz olabilir? Sen, anlaşılıyor ki, bir parça firengî okumuşsun. Bu İslâm yazılarını okuyamıyorsun. Hem de bilenden sormuyorsun. İşte, gel, en büyük fermanı sana okuyacağım.”

O sersem döndü, dedi: “Haydi, padişah var. Fakat benim cüz’î istifadem ona ne zarar verebilir? Hazinesinden ne noksan eder? Hem burada hapis mapis yoktur; ceza görünmüyor.”

Arkadaşı ona cevaben dedi: “Yahu, şu görünen memleket bir manevra meydanıdır. Hem sanayi-i garibe-i sultaniyenin meşheridir. Hem muvakkat, temelsiz misafirhaneleridir. Görmüyor musun ki, hergün bir kafile gelir, biri gider, kaybolur. Daima dolar, boşanır. Bir zaman sonra şu memleket tebdil edilecek; bu ahali başka ve daimî bir memlekete nakledilecek. Orada herkes hizmetine mukabil ya ceza, ya mükâfat görecek” dedi. Yine o hain sersem, temerrüt edip, “İnanmam. Hiç mümkün müdür ki bu memleket harap edilsin, başka bir memlekete göç etsin?” dedi. Bunun üzerine, emin arkadaşı dedi: “Madem bu derece inat ve temerrüt edersin. Gel, had ve hesabı olmayan delâil içinde, On İki Suret ile sana göstereceğim ki, bir mahkeme-i kübrâ var, bir dâr-ı mükâfat ve ihsan ve bir dâr-ı mücazat ve zindan var. Ve bu memleket, hergün bir derece boşandığı gibi, bir gün gelir ki, bütün bütün boşanıp harap edilecek.”(Sözler, Onuncu Söz)

Rum Suresi ayeti,yeryüzünün kışın ölüp, baharda dirilmesi gibi herkesin görüp bildiği bir değişime dikkat çekiyor. Allah’ın rahmet eserlerine bakmamız emrediliyor.

Üstad Bediüzzaman Hazretleri, bu ayeti kerimeyi tefsir ve izah ediyor. Bir ağaçta,”yaprak, çiçek ve meyve cihetinden üç çeşit haşir numünesi olduğunu” izah ile akla hitap ediyor. Dünya adeta sahipsiz gibi görünüyor. Bir evin bir havuzun sahibi var, denizin yok. Özel bahçedeki ağaç sahipli, dağdaki yoldaki ağaç sahipsiz. Bir lambanın sahibi var, yıldızların, güneşin, ayın sahibi yok. Aslında sahibi var, sahibi herşeyin üzerine tabelasını koymuş. İman sahibi görüyor, inanmayan görmüyor. Gören görmeyene anlatmaya çalışıyor.

Ne diyor,”Bir köy muhtarsız olmaz. Bir iğne ustasız olmaz sahipsiz olmaz, bir harf katipsiz olmaz.” Bir odaya kağıt ve kalem koyalım, bir süre bekleyelim herikisini başbaşa bırakalım, ortaya bir tek ”A” harfi çıkarmı? Çıkmaz.

Önceki dönemlerde Haşir meselesinin akli ve mantıki delillerle izah ve ispatı istenmemiştir. Bu dönemde Haşre ilimden gelen itirazlar başlamıştır. Üstad Bediüzzaman Hazretleri, Haşir Risalesi ile insanın nefsini, aklını, kalbini doyuran bir eser ortaya koymuştur.

Haşir Risalesini iki bölüm halinde tefsir eden Üstad Bediüzzaman Hazretleri, önce Allah’ın varlığını, birliğini, iman konusunu ispat ederek, tevhid dersi veriyor, sonra ölüm ve öldükten sonra dirilmeyi izah ediyor.

 

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir