ALLAH’IN İSİM VE SIFATLARI

Allah’ın isim ve sıfatlarını nasıl okuyabiliriz? Bilinme ve görünmesi nasıldır?

Allah’ın isim ve sıfatlarını görebilmek için kainata iman gözlüğü ile bakmak gerekir. İman ve şirk olmak üzere iki gözlük var. İman gözlüğü ile kainata bakılırsa Allah’ın isim ve sıfatları bilinir ve görünür. Bu da iki şekildedir. Birisi, kainatın üstünde büyük, azametli görünmesi, diğeri kainatın küçük bir parçası üzerindeki görünme ve bilinmesidir. Yani, kainat üzerindeki görünme Vahidiyet, küçük bir parça üzerindeki bilinme ise Ehadiyet tecellisidir. Kısaca bütün nebatat, hayvanat ve insanlar Vahidiyeti, tek bir bitki, tek bir hayvan ve bir tek insan ise Ehadiyeti gösterir.

Kainattaki, olaylara tevhid ve iman nuruyla bakılmazsa herşey basitleşip kıymetsiz bir vaziyete iner. Allah’ın muazzam ikram ve ihsanı sıradan hale gelir. Tevhid ve iman ile bakılırsa Allah’ın sonsuz ikram ve ihsanları parlar,şükür kapısı açılır. İman gözlüğü, maddi ışıgın eşyayı görmeyi sağlaması gibi, manevi bir ışık olup eşyanın içyüzünü ve hakikatini gösterir.

Üstad Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, Şualar adlı eserinde isim ve sıfatları bize gösteren üç misal veriyor.

”Meselâ, iktidarsız ve ihtiyarsız bir yavrunun imdadına umulmadık bir yerden, yani kan ve fışkı ortasından beyaz, safi, temiz bir süt göndermek olan cüz’î fiil ise, tevhid nazarıyla bakıldığı vakit, birden, bütün yavruların pek çok harikulâde ve pek çok şefkatkârâne olan küllî ve umumî iaşeleri ve validelerini onlara musahhar etmeleriyle rahmet-i Rahmân’ın cemâl-i lâyezâlîsi kemâl-i şâşaa ile görünür.

Eğer tevhid nazarıyla bakılmazsa, o cemâl gizlenir ve o cüz’î iaşe dahi esbaba ve tesadüfe ve tabiata havale edilir, bütün bütün kıymetini, belki mahiyetini kaybeder.

Hem meselâ, müthiş bir hastalıktan şifa bulmak, eğer tevhid nazarıyla bakılsa, birden, zemin denilen hastahane-i kübrâda bulunan bütün dertlilere, âlem denilen eczahane-i ekberden ilâçları ve dermanlarıyla şifa ihsan etmek yüzünde, Rahîm-i Mutlakın cemâl-i şefkati ve mehasin-i rahîmiyeti küllî ve şâşaalı bir surette görünür.

Eğer tevhid nazarıyla bakılmazsa, o cüz’î fakat alîmâne, basîrâne, şuurkârâne olan şifa vermek dahi, câmid ilâçların hâsiyetlerine ve kör kuvvete ve şuursuz tabiata verilir, bütün bütün mahiyetini ve hikmetini ve kıymetini kaybeder.

Hem meselâ, dalâletin gayet müthiş mânevî elemini hisseden bir adama iman ile hidayet ihsan etmek, eğer tevhid nazarıyla bakılsa, birden, o cüz’î ve fâni ve âciz adam, bütün kâinatın Hâlıkı ve Sultanı olan Mâbudunun muhatap bir abdi olmak ve o iman vasıtasıyla bir saadet-i ebediyeyi ve şahane ve çok geniş ve şâşaalı bir mülk-ü bâki ve bâki bir dünyayı ihsan etmek; ve onun gibi bütün mü’minleri dahi derecelerine göre o lûtfa mazhar etmek olan bu ihsan-ı ekber yüzünde ve simasında bir Zât-ı Kerîm ve Muhsinin öyle bir hüsn-ü ezelîsi ve öyle bir cemâl-i lâyezâlîsi görünür ki, böyle bir lem’asıyla bütün ehl-i imanı kendine dost ve has kısmını da âşık yapıyor.

Eğer tevhid nazarıyla bakılmazsa, o cüz’î imanı, ya mütehakkim ve hodbin Mutezileler gibi kendi nefsine veya bazı esbaba havale eder ki, hakiki fiyatı ve bahası Cennet olan o Rahmânî pırlanta, bir cam parçasına inip, âyinedarlık ettiği kudsî cemâlin lem’asını kaybeder.”

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir