AKLINIZ YOK MU?
Hucurat Suresi,12 nci ayeti müminlere gıybeti yasaklamaktadır? Fakat birçoğumuz bu hastalıktan kurtulamıyoruz, ne yapalım?
Hucurat Suresi, 12 nci ayeti, “Sizden biri, ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı?” diye bize soruyor. Neyi soruyor? Ölü bir kardeşinizin etini yemeyi. Ayet, gıybeti,dedikoduyu ölü bir kimsenin etini yemek şeklinde anlatıp, yapılan işin çirkinliğine dikkat çekiyor.
Üstad Bediüzzaman Hazretleri, bu ayetin konuyu soru cevap şeklinde ele aldığına dikkat çekerek, aklımıza, kalbimiza kabul ettirecek şekilde bizlere sunuyor:
”İşte اَيُحِبُّ اَحَدُكُمْ اَنْ يَاْكُلَ لَحْمَ اَخِيهِ مَيْتًا “Sizden biri, ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı?” Hucurât Sûresi, 12 ayeti”
âyetinde altı derece zemmi zemmeder, gıybetten altı mertebe şiddetle zecreder. Şu âyet bilfiil gıybet edenlere müteveccih olduğu vakit, mânâsı gelecek tarzda oluyor. Şöyle ki:
Malûmdur, âyetin başındaki hemze, sormak, “âyâ” mânâsındadır. O sormak mânâsı, su gibi, âyetin bütün kelimelerine girer. Her kelimede bir hükm-ü zımnî var.
İşte, birincisi, hemze ile der: Âyâ, sual ve cevap mahalli olan aklınız yok mu ki, bu derece çirkin birşeyi anlamıyor?
İkincisi: يُحِبُّ lâfzıyla der: Âyâ, sevmek ve nefret etmek mahalli olan kalbiniz bozulmuş mu ki, en menfur bir işi sever?
Üçüncüsü اَحَدُكُمْ kelimesiyle der: Cemaatten hayatını alan hayat-ı içtimaiye ve medeniyetiniz ne olmuş ki, böyle hayatınızı zehirleyen bir ameli kabul eder?
Dördüncüsü: اَنْ يَاْكُلَ لَحْمَ kelâmıyla der: İnsaniyetiniz ne olmuş ki, böyle canavarcasına arkadaşınızı dişle parçalamayı yapıyorsunuz?
Beşincisi: اَخِيهِ kelimesiyle der: Hiç rikkat-i cinsiyeniz, hiç sıla-i rahminiz yok mu ki, böyle çok cihetlerle kardeşiniz olan bir mazlumun şahs-ı mânevîsini insafsızca dişliyorsunuz? Ve hiç aklınız yok mu ki, kendi âzânızı kendi dişinizle divane gibi ısırıyorsunuz?
Altıncısı: مَيْتًا kelâmıyla der: Vicdanınız nerede? Fıtratınız bozulmuş mu ki, en muhterem bir halde bir kardeşinize karşı, etini yemek gibi en müstekreh bir işi yapıyorsunuz?
Demek, şu âyetin ifadesiyle ve kelimelerin ayrı ayrı delâletiyle, zem ve gıybet, aklen ve kalben ve insaniyeten ve vicdanen ve fıtraten ve milliyeten mezmumdur. İşte, bak, nasıl şu âyet îcazkârâne altı mertebe zemmi zemmetmekle, i’câzkârâne altı derece o cürümden zecreder.
Gıybet, ehl-i adâvet ve haset ve inadın en çok istimal ettikleri alçak bir silâhtır. İzzet-i nefis sahibi, bu pis silâha tenezzül edip istimal etmez. Nasıl meşhur bir zât demiş:
“Düşmanıma gıybetle ceza vermekten nefsimi yüksek tutuyorum ve tenezzül etmiyorum. Çünkü gıybet, zayıf ve zelil ve aşağıların silâhıdır.”
Gıybet odur ki, gıybet edilen adam hazır olsaydı ve işitseydi, kerahet edip darılacaktı. Eğer doğru dese, zaten gıybettir. Eğer yalan dese, hem gıybet, hem iftiradır; iki katlı çirkin bir günahtır.”( Yirmi İkinci Mektub, Hatime)
Üstad Hazretleri, ayetin dikkat çektiği konuları şöyle ele alıyor.
Aklınız yokmu? Demekki, gıybet edilirken akıl başta degil. Kalbiniz bozulmuş mu? Sevgi mahalli olan kalp gıybet edilince bozuluyor. Sevgi yerine nefret doluyor. Arkadaşının etini dişiyle parçalamak nasıl bir duygu insani degerlere yakışır mı? Akrabalar arasındaki sevgi saygıya dikkat var. Gıybet akrabalar arasındaki bağları zayıflatır, parçalar. Zira hem akrabasını çekiştirecek hemde biraraya gelecek bu mümkün degil. Ölüye bile hürmet ederiz. Öyleyse sizde kardeşinize hürmet edin.
Üstad Hazretleri, bu ayetle bize, düşmanlıktan, kıskanclıktan,inattan kurtul tam bir mümin ol dersini veriyor.
Cevapla
Want to join the discussion?Feel free to contribute!