NUR İSKELE MEMURU SABRİ AĞABEY
1893 yılında doğan Sabri Arseven, Eğirdir’in Bedre köyünün imamıdır. 1926 yılından itibaren Bediüzzaman Said Nursî’ye talebe olup, onun Kur’an ve iman davasına hizmetkâr olanlardandır.
Risâlelerde “Nur iskele memuru” kavramı hemen hemen her okuyanın dikkatini çekmiştir. “Nur iskele memuru” unvanına sahip Nur Talebesi Merhum Sabri Ağabey’dir. Risâle-i Nur’da, “Santral Sabri”, “Nur iskele memuru Sabri”, “Risâle-i Nur’un kaptanı Sabri”, “Nur iskelesi nazırı Sabri”, “Hoca Sabri” ve “Sıddık Sabri” gibi unvanlarla sıkça zikredilmektedir
Bediüzzaman Hazretleri tarafından 1927-1934 yılları arasında Barla’da telif edilen Risale-i Nur eserlerinin formaları umumiyetle ilk önce Bedre’ye, Sıddık Sabri’ye gelir ve çoğaltılmak üzere muhtelif beldelere,merkezlere ulaştırılırdı.
Hacı Sabri Efendi, Nur Risâlelerinin yayınlandığı ilk yıllarda Üstad’dan gelen tashih edilmiş ilk nüshaları İslâmköy’de bulunan Hafız Ali’ye ve Eğirdir’de görev yapan Yüzbaşı Hulusi Bey’e en kısa zamanda ulaştırırdı. Onlar da çoğaltarak “Nur postalacıları” ile diğer yerlere gönderirlerdi. Kara ulaşımının henüz olmadığı yıllarda, Eğirdir Gölü sahillerinde Bedre, İlama ve Barla iskeleleri birbirini takip ederek sahil boyunca uzanırdı. Ulaşım göldeki motorlu kayıklarla sağlanırdı. Bu sebeple Üstad Bediüzzaman Hazretleri yazdığı lâhikalarda Sabri Arseven’e “Nur İskele Memuru Santral Sabri” şeklinde iltifat etmektedir.
Santral Sabri Efendi, bulunduğu Bedre Köyünde “Nur iskele memuru” olarak da vazifeliydi. Risâle-i Nur’u Bedre iskelesinden diğer köylere tevzî ederdi. Sadakat ve bağlılığının bir nişanesi olarak “Sıddık Sabri” unvanı da kendisine verilmişti.
Onun Üstad’a yazdığı mektuplar Barla Lâhikası’nda Hulusi Bey’den sonra ayrı bir bölüm içinde yer almaktadır.
Sabri Efendi, uzun süre Eğirdir’e bağlı Bedre Köyünde imamlık yapmıştır. Alim bir zattır.Lâhika mektuplarında çeşitli iltifatlar ve takdirkâr cümleleri bulunmaktadır.
Sabri Efendi’nin ilk mektubunun konusu “On Dokuzuncu Mektub”dur. On Dokuzuncu Mektub “Mu’cizat-ı Ahmediye” diye bildiğimiz Peygamber Efendimiz’e (asm) ait mu’cizelerdir. Bu risâlede üç yüzden fazla mu’cize yer almakta ve Mektubat’ın en uzun bölümünü teşkil etmektedir.
Sabri Efendi, Bediüzzaman Kastamonu’ya sürgün edildikten sonra da santrallik görevini eski hızıyla sürdürmeye devam etmiştir. Şöyle ki: Kastamonu’dan Isparta’ya gönderilen mektup ve Risâleler önce Eğirdir yoluyla ona gelir, o da kar-kış demeden, bunların bir nüshasını İslâmköy’ünde bulunan Hafız Ali’ye ulaştırırdı. Üstad, Sabri Efendi’ye yazdığı bir mektupta memnuniyetini söyleyip kendisine karabet derecesinde yakın olduğunu da ifade eder. Şöyle ki:
“Senin cisminde (ayağında) kardeşliğimin sikkesini gördüğüm zaman bir hiss-i kablelvukuyla kalbime geldi: Bu zat mühim bir vakitte bana çok ehemmiyetli bir kardeşlik edecek. Ve muvaffak oldun, yaptın. Allah senden ebeden razı olsun.”(Kastamonu Lahikası)
Bediüzzaman, duâlarına sadece talebelerini değil, onların risâlelerle ilgilenen hanımlarını, çocuklarını ve anne-babalarını da dâhil etmiştir. Buna örnek Sıddık Sabri’dir.
“Biliniz ki, bir seneden ziyadedir, ben duâda, Risaletü’n-Nur’un şakirtlerinin risâlelerle alâkadar olan ezvâç ve evlât ve valideynlerini dahi dâhil ediyorum. Bunun bir sebebi, başta Sabri olarak, orada burada bazı zatlar, çoluk ve çocuklarıyla daireye girmeleridir.” (Kastamonu Lahikası)
Bediüzzaman, bir başka mektubunda Sabri Efendinin “hocalık” sıfatını da nazara vererek, Nur Talebelerinin fedakârlıklarını dile getirmektedir.
Santral Sabri, ile alakalı Risale-i Nur’larda birçok bahis vardır. Bunlardan bazıları :
“Sabri’nin dahi On Dokuzuncu Mektub gibi bir sülüs-ü Mektubât’ın yazılmasına sebep, onun samimî ve ciddî iştiyakı olmasıdır.”(Barla Lahikası)
“Sabri kardeş, senin fasılalı iki mektubun, hizmetinin makbuliyetine iki şahid-i gaybî gösterdi. Senin tabirinle Nur fabrikasına ben de ‘Elfü elfi maşâallah, barekâllah, veffekakellah’ derim. Senle Sıddık Süleyman, benim nazarımda ve fikrimde ve duamda daima beraber bulunduğunuzdan, seninle konuştuğum vakit, omuz omuza ikinizi beraber görüyorum. Masum ve mübarek çocuklarınız duadan hissedardırlar.”(Kastamonu Lahikası)
“Nur’un erkânından ve hocalar kısmının yüzünü ak eden Nurun santralı Sabri’nin mektubunda, merhum Hafız Ali, Hasan Feyzi ve onların halefi ve vazifelerini gören Ahmed Fuad’ın, ihtiyar ve vazifesi bitmek üzere olan bu bîçare Üstadlarına bedel ömrünü feda etmek, onun yerinde çabuk berzaha gitmek gibi, Sabri kardeşimiz de dördüncü olmak üzere ve ömrünü kabilse bana vermek, nefis ve kalbini ikna edip bana yazıyor. Ben, bu pek eski ve sarsılmaz ve Nurlar için hayatı çok faydalı kardeşime binler barekâllah deyip, bana verdiği ömrünü kabul edip, ona aynen Ahmed Fuad gibi, o bâkî kalan iki ömrümü, o iki kardeşime ve o iki yeni Said’e emanet verip benim bedelime hizmet-i imaniyede ve Nuriyede hizmet etsinler.”(Emirdağ Lahikası)
“Başın sağ olsun. Cenâb-ı Hak, o validemizi mağfiret eylesin, âmin. Benim, karabet-i nesebiyeyi ihsas eden parmaklarındaki nişan ve bu yedi sekiz sene Abdülmecid’den daha hararetli faalâne kardeşlik vazifesini yaptığınızdan, elbette senin merhume validen benim de validemdir. Onu da, validem yanına manevi kazançlarıma ve dualarıma hissedar ediyorum. Cenâb-ı Hak sana, sabr-ı cemîl ihsan ve o merhumeyi de garîk-i rahmet eylesin.”(Kastamonu Lahikası)
Yıllar sonra 1943 yılında Üstad Said Nursi Hazretleri, Kastamonu’dan, Sıddık Sabri Bedre’den diğer talebelerde bulundukları yerden alınarak Denizli Hapsine getirilir. Uzun yıllar sonra Santral Sabri cezaevi de olsa Üstad’ına kavuşmuştur. Burada okunan Kur’an,Çevşen ve vird dualarını Nur Talebelerine İmamlık ta yapan Sıddık Sabri Hoca yapmıştır.
Santral Sabri, 20 Şubat 1954 tarihinde Eğridir’den Bedre’ye dönerken içinde bulunduğu kamyonun devrilmesiyle yolda vefat etmiştir.
Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, Sabri Efendinin cenazesine bizzat iştirak etmiş ve cenaze namazını kılmıştır. Bedre köyü mezarlığında medfun Sıddık, Santral Sabri Ağabeye, Nurkoy olarak Allah’tan rahmet dileriz.
Cevapla
Want to join the discussion?Feel free to contribute!