YORULAN KALBİ RAHATLATMA YOLU
ÜÇÜNCÜ VECİH
Budur ki: Eşya mabeynlerinde bazı münasebât-ı hafiye bulunur. Hattâ, hiç ümit etmediğin şeyler içinde münasebet ipleri bulunur. Ya bizzat bulunur; veya senin hayalin, meşgul olduğu san’ata göre o ipleri yapmış, onları birbiriyle bağlamış.
Şu sırr-ı münasebettendir ki, bazan bir mukaddes şeyi görmek, bir mülevves şeyi hatıra getirir. Fenn-i beyanda beyan olunduğu gibi, “Hariçte uzaklık sebebi olan zıddiyet ise, hayalde sebeb-i kurbiyettir.” Yani, iki zıddın suretlerinin cem’ine vasıta, bir münasebet-i hayaliyedir. Bu münasebetle gelen tahattura “tedâi-yi efkâr” tabir edilir. Meselâ, sen namazda, münacatta, Kâbe karşısında, huzur-u İlâhîde iken, âyâtı tefekkürde olduğun bir halde, şu tedâi-yi efkâr, seni tutup en uzak mâlâyâniyât-ı rezileye sevk eder.
Senin başın böyle bir tedâi-yi efkâra müptelâ ise, sakın telâş etme. Belki intibaha geldiğin anda dön. “Aman, ne kusur ettim!” deyip tetkikle meşgul olup durma; tâ o zayıf münasebet, senin dikkatinle kuvvet peyda etmesin. Zira, teessür gösterdikçe, ehemmiyet verdikçe, senin o zayıf tahatturun melekeye döner, bir maraz-ı hayalî olur. Korkma, maraz-ı kalbî değil. Şu nevi tahattur ise, galiben ihtiyarsızdır. Hususan, hassas asabîlerde daha galiptir. Şeytan şu nevi vesvesenin madenini çok işlettirir.
Şu yaranın merhemi şudur ki:
Tedâi-yi efkâr, galiben ihtiyarsızdır; onda mes’uliyet yoktur. Hem tedâide mücaveret var, temas ve ihtilât yoktur. Onun için, efkârın keyfiyetleri birbirine sirayet etmez, birbirine zarar vermez. Nasıl ki, şeytan ile melek-i ilham, kalb taraflarında mücaveretleri var. Ve füccar ve ebrârın karâbetleri ve bir meskende durmaları zarar vermez. Öyle de, tedâi-yi efkâr saikasıyla, istemediğin pis hayalât gelip nezih efkârın içine girse, zarar vermez-meğer kasten olsa veya zarar zannıyla onunla ziyade meşgul olsa. Hem bazan kalb yoruluyor. Fikir, kendini eğlendirmek için rastgele birşeyle meşgul olur. Şeytan fırsat bulur. Pis şeyleri önüne serpiyor, sürüyor.”(Yirmi Birinci Söz)
Risale-i Nur, insana iman ilmi verdiği için birçok konularda bizi araştırmaya sevk ediyor. Eşya arasında bir gizli münasebet vardır. Mesela, renkler arasında birbirinden en uzak olanları siyah ile beyazdır. Bu uzaklık hayalde yakınlık sebebi olur ve siyah denilince gri, mavi, yeşil değil de hemen beyaz hatıra gelir. İman denilince küfrün, gök deyince yer’in hatıra gelmeleri gibi.
İşte hariçte birbirine zıt olan şeylerin hayaldeki bu yakınlıkları içindir ki, insan bazen mukaddes bir manâyı düşünürken en pis bir hatıra hayalimizde canlanabilir. Böyle bir durumda kalbin sıhhatinden şüphe etmek yerine, o kötü şeyin bu zıddiyetten dolayı hayale geldiğini düşünmek ve rahatsız olmamak gerekir.
Üstad Hazretleri, burada bir şeye daha dikkat çekiyor.İnsanın kalbinin yorulması. İnsanın diğer azalarının yorulması gibi kalbinin yorulması da doğaldır. Bu yorulan kalbi dinlendirme ve rahatlatmanın yolları ise çeşitlidir.
Mesela, tefekkür ve zikirle meşgul olan kalp belli bir müddet sonra yorulur. Bu yorgunluğu atmanın en güzel yolu faydalı ve meşru ama eğlenceli başka bir işle meşgul olmaktır. Üstad Hazretlerinin “rasgele bir şeyle meşgul olur” ifadesi, bu meseleye işaret ediyor. Bize bu hususta düşen şey, bu dinlendirme uğraşılarının helal ve meşru olmasına dikkat etmektir. Çok kitap okuyan bir insanın gözlerinin yorulması, yürüyen kişinin ayaklarının agrıması gibi, ulvî şeylerle fazla meşguliyet de bazı kalpleri yorabiliyor. Ve kalb kendini bir derece dinlendirmek için başka şeylere teveccüh ediyor. Burada yorulan kalbin, bazen kötü hayallere kaymasını, kalbin bozulması değil, yorulması olarak değerlendirme dersi bizlere veriliyor.
Cevapla
Want to join the discussion?Feel free to contribute!