TAŞKÖPRÜLÜ SADIK (DEMİRELLİ) BEY
Binbaşı Mehmed Bey’in oğlu olan Taşköprülü Sadık Demirelli, 1902 senesinde Taşköprü’de doğdu.
Asil ve eğitimli bir aileden gelen, Taşköprülü Sadık Bey, Sinop, Tosya, Kastamonu, Çankırı, Düzce ve Adapazarı havalisinin ün yapmış efesi idi. Kastamonu ve civarında, “Taşköprülü Sadık Bey” deyince dost ve düşman, O’na hürmetle saygı gösterirdi. Taşköprülü Sadık Bey, Ağa Adamdır. Onun bulunduğu yerde haksızlık, zulüm, işret katiyyen yasaktır. Harbiye’de okumuş, yazısı güzel ve daktilosu kuvvetlidir. Efe kıyafetli, ayaklarında çizmesi, başındaki kalpağı ile haşmetli ve de heybetli bir zattır.
Taşköprülü Sadık Bey, Kastamonu’da ahbabı Hilmi bey vasıtasıyla Said Nursî Hazretlerini, 1937 yılında tanır ve o günden itibaren tam bir sadakatle ve kahramanca Nur-u Kur’an hizmetine baş koyar. Sadık Bey, kahraman fıtratlı ve hanedan bir zat olmasının yanında tahsilli de olduğu için yazarak neşir hususunda da canla başla çalışmıştır.
Taşköprülü Sadık Beyin Risale-i Nur’a ilk teması ile ilgili yazdığı mektubu şöyledir:
“Bismihu ve in min şey’in illa yusebbihu bihamdihi.
“Mübarek ve kudsi ve manevi üstadımız olan Risale-i Nur’a bütün imanımla bila-kaydu u şart zuhur edecek bir emir ve en ufak bir işaretin ben aciz talebesine malımı, canımı, evlad u iyalimi hatta ihtiyar validemi dahi feda etmeye hazırım. Hiçbir zaman ruhumdan ve hayalimden tesir-i manevilerinin zail olmadığını ve tesir-i manevisinin ruhuma ilka ettiği cesaret-i maddiye ve maneviyenin menbaı olan o manevi üstadımın teveccühleri en büyük maksat, en büyük mukaddesatım olduğuna nefsim kabza-i tasarrufunda olan Zat-ı Zülcelali şahit tutuyorum”.
Üstad Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin, Sadık Bey’e yazdığı bazı mektublar ise şöyle:
”Aziz sıddık hakikatli Sadık Bey,
Seni ilk gördüğümde sende yüksek bir fedakârlık hissetmiştim. Benim şahsım Risale-i Nur’a hizmet ile ilgili olduğu için seni Risale-i Nur hizmetine vermesini rahmet-i İlahiyeden beklerim. Tahliye olsun olmasın seni hizmetimde arzu ederim. Fakat hem hanemizdeki talebeler ve hem de Kastamonu’da benim yerimi boş bırakmak olmaz. Yalnız Feyzi kalsa yeter. Hafız Tevfik ise, onun Kur’an dersi için vazifesi vardır.”(Emirdağ Lahikası)
”Aziz sıddık kardeşim Sadık Bey,
Hakikaten ben sizde Hilmi, Feyzi ve Emin’de, kardeşte ve hatta valideynde bulunana halis ve minnetsiz bir şefkat gördüğümden hem ruh rahat ediyor, hem sizin bu ehemmiyetli hizmetinizi mukabelesiz kabul ediyorum. En evvel Hilmi (Erkal) Beye minnettarım. Zaten ben sizin hepinizi bir ruhta telakki ediyorum. Feyzi, Emin, Hilmi çoktan beri benim kardeşlerime dâhildirler. Has kardeşlerin bir kısmını, (Taişu saiden sadıkan bi muhabbeti) fıkrasında gösteriyor ki, sadıklar daha sarih görünüyorlar.” Yani burada Sadık Bey kendi ismine muvafık olarak işârî değil, doğrudan doğruya görünüyor. Eğer dağılmazsanız, yemek masrafına ben de yersem iştirak edeceğim. Zaten tam vaktinde bana muvafık hediyeleriniz manevi kıymeti ondan dokuzu ihsanınız olsun. Bir de daimi ve eski bir âdetim için Isparta’da bazı eşyamı satmışım. Çok şükür iktisat bereketiyle o az para bana kâfi geldi.”(Şualar)
Sadık Bey’in, Hilmi Beyle beraber Denizli Hapsindeki hizmetleri Risalelerde çokça geçer. Sadık Bey Denizli hapsinde çok büyük hizmetler ediyor. Denizli hapsindeyken Üstad Hazretleri hiç kimseden hediye ve mukabelesiz bir şey almıyor. Fakat Sadık Beyin hediyesini alır ve yemeklerini yer.
Denizli Hapsi mâcerası Haziran 1944’de beraat ve tahliye ile son buluyor. Kastamonu, İnebolu, Isparta ve İstanbul’dan toplanan Nur Talebeleri memleketlerine dönüyorlar. Sadık Bey de Taşköprü’ye döner, Üstad Hazretlerine olan yakın alâkasını yazdığı mektuplarla devam ettirmiştir. O yıllarda Taşköprülü Sadık Bey’e yazılan bir mektub oldukça manidardır. Mektub şöyledir:
” Aziz Sıddık, Hakikatli Kardaşım Sadık,
Yarın Afyon’a beni gönderiyorlar. Merak etmeyiniz. İnayet-i İlâhiyenin himayeti devamdadır. Senin ettiğin hizmet makbul olmasına ve her günü bir ay kadar kıymetli olduğuna benim şüphem kalmadı. Sen yüzümüzü ak ve kalbimizi mesrur eyleyen halisane hizmetler Gavs’ın (r.a.) (Taîşü saiden sâdıkan bi mehabbeti) fırkasında, seni de Said’e Sadık bir kardaş olduğuna kerametkârane işaret ediyor diye kanaatım geldi.
Başta muhterem hemşirem valideniz olarak, kardaşım olan kardaşınıza ve hanenizdekilere çok selâm ve dua ederek bu mübarek aylarda dualarını istiyorum. Benim yanımda kıymettar ve isimlerini söylemek münasip görmediğim zatlara çok selâm ederim.
Sin Ayn Nun”
Taşköprü’ye Denizli’den gelen bu mektup, “Sin, Ayn, Nun” diye imzalanmıştı. İmza Üstad Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerine aitti. Denizli Hapsinde Dokuz Ay kendine çorba pişiren Taşköprülü Sadık Bey’e, Üstad, Denizli’den ayrılış anını kendi kalemiyle yazıp taklebesine gönderiyordu.
Daha sonra Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri Afyon’a bağlı Emirdağ ilçesinde mecburî ikamete tabi tutulur. Aradan yıllar geçmiş ve Sadık Bey Bediüzzaman Hazretlerinin hasreti ile yanıp tutuşmaktadır. Mektuplar yazarlar birbirlerine fakat, bu hasretliğe çare değildir. Taşköprülü Sadık Bey karar verir, Emirdağ’a gidip Üstad Hazretlerini görecektir.
EMİRDAĞ YOLUNDA
Sadık Bey, Taşköprü’den yola çıkar, Emirdağ’ın yolunu tutar.
Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri de o gün gelecek misafirden hiss-i kablelvuku ile haberdardır ve heyecan içindedir. Sadık talebesi Zübeyir Gündüzalp’e haber verir:
” Yolda çok değerli bir misafirimiz var, şilteleri yatakları iyice temizleyin.” der.
Bütün talebeleri bu gelecek misafir beklerken, hepsi de aynı heyacan içindedirler. Acaba gelen kim? Nihayet dış kapı çalınır. Kapıyı Zübeyir Gündüzalp açar.
” Buyurun ağabey, Üstadımız sizi bekliyor”.
Merdivenleri usulca çıkan Sadık Bey:
”Selamün aleyküm Üstadım” diyerek dizlerine kapanır. Hüngür hüngür ağlamaya başlar.
Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, Sadık Bey’i omuzlarından tutup:
“Kalk Sadık Bey kardaşım, kalk Sadık Bey kardaşım” dediği halde Sadık Bey ağlamaya devam eder. Bir süre sessiz kalan Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, Sadık Bey’le beraber o da ağlamaya başlar. Üstad, ağlarken bir yandan da, ”Hakkını helal et bana kardaşım” der. Bu hali gören diğer Nur Talebeleri de hep beraber ağlamaya başlarlar.
Üstad’ı Bediüzzaman Hazretlerini ziyaret edip, sohbet eden Taşköprülü Sadık Bey, Taşköprü’ye döner ve hayatının sonuna kadar Nur hizmetinde sadakatle kahramanca çalışır.
Taşköprülü Sadık Bey, 9 Ocak 1970 tarihinde, Rahmet-i Rahmana kavuşur. İman ve Kur’an hizmeti, Risale-i Nur’un bizlere ulaşmasını sağlayan unutulmuyacak simalardan birisi de Sadık Bey’dir. Nurkoy olarak, Allah’tan niyazımız mekânını Cennet eylesin.
Cevapla
Want to join the discussion?Feel free to contribute!