SAFİ KALBLİ, MEHMED GÜLIRMAK
Mehmed Gülırmak, 1911 yılında Isparta’da doğmuştur. Çok safi kalbli ve sadakatlı bir yapıya sahip olan Mehmed, 14-15 yaşlarında iken Risale-i Nur!ları ve Üstad Hazretlerini tanır. 1935 senesinde Üstad Bediüzzaman Hazretleri ile birlikte tevkif edilerek Eskişehir’e sevk edilen yüz yirmi kişiden birisidir.
25 Temmuz 1934 yılında Üstad Bediüzzaman Hazretleri, Barla’dan Isparta’ya getirilir. Hem evinin kapısına, hem de evin etrafında sürekli polisler nöbet tutmaya başlarlar. Sadece Mehmed Gülırmak’a eve girip çıkma izni verilir. Mehmed bu dönem de Nur Postacılığı görevini de başarı ile yapar. Elle yazılan risaleleri Üstad Hazretlerine getirir. Yeni yazılan risaleleri de etraf köy ve kasabalara gece yola çıkarak dağıtır.
İktisat Risalesi, İhtiyarlar ve Hastalar Risaleleri bu dönemde yazılır ve çoğaltılır. 19 ncu Lem’a olan İktisat Risalesinde geçen ”Bal Yeme Hadisesi”ni yaşayanlardandır. 19 ncu Lem’a İktisad Risalesi’nde bu konu şöyle yer almaktadır:
“Isparta’da hücremde cereyan eden bir vakıa var. Şöyle ki: Kaideme ve düstur-u hayatıma muhalif bir surette, bir talebem iki buçuk okkaya yakın bir balı, bana hediye kabul ettirmeye ısrar etti. Ne kadar kaidemi ileri sürdüm, kanmadı. Bilmecburiye, yanımdaki üç kardeşime yedirmek ve Şaban-ı Şerif ve Ramazanda o baldan iktisad ile otuz kırk gün üç adam yesin ve getiren de sevab kazansın ve kendileri de tatlısız kalmasın diyerek, “Alınız” dedim. Bir okka bal da benim vardı. O üç arkadaşım, gerçi müstakim ve iktisadı takdir edenlerdendi. Fakat her ne ise, birbirine ikram etmek ve her biri ötekinin nefsini okşamak ve kendi nefsine tercih etmek olan bir cihette ulvî bir haslet ile iktisadı unuttular. Üç gecede iki buçuk okka balı bitirdiler. Ben gülerek dedim: “Sizi, otuz kırk gün o bal ile tadlandıracaktım. Siz, otuz günü üçe indirdiniz. Âfiyet olsun.” Dedim.”
1935 yılının Mayıs ayında başlayan Eskişehir Hapis hayatını ise Mehmet Gülırmak hatıralarında şöyle anlatıyor:
“Isparta’da bulunduğumuz zamanı, l934 senesi yazında bir polis memuru gelip beni karakola götürmek istemişti. Bu adam Nur talebelerine çok eziyet ediyordu. Üstad bu adama,
‘Beni iyi dinle, ben buraya geleli bütün âfâtların, belâların def’i için dua etmekteyim. Eğer bu Mehmet’e dokunursanız, bir tek fiske vurursanız, Isparta’nın altını üstüne getirecek musibet için dua ederim. Emniyet âmirine selâm söyle, (sert bir şekilde) haydi git!’ dedi.
“Polisle beraber emniyete gittik. Meğer karakola gelene o zaman hep dayak atılırmış.Polis Üstad’ın dediklerini âmirine anlattı. Amir şöyle bir kendi kendine söylendi. Daha sonra beni sorguya çektiler. Neticede beni Üstad’la beraber Eskişehir’e sevk ettiler. Refet Beyle (Barutçu), beni birlikte bağlamışlardı. Hayatımda böyle ehl-i takva bir kimseye rastlamamıştım. Çok muttaki bir emekli subaydı. Orada altı ay mevkuf kaldım.”
Eskişehir Hapishanesinde çok çeşitli olaylar yaşadıklarını da hatıralarında anlatan Mehmed Efendi, hiç unutamadığı bir olayı ise şöyle dile getiriyor:
“Üstad, birgün, ‘Muhammed, yavrum, bir nat’t-ı şerif söyler misin?’ dedi. ‘Söylerim efendim.’ dedim. Yahu! Birçok destan, naat biliyorum. Hiçbiri aklıma gelmiyor. Sadece, Turnam türküsü geliyor, başka bir şey gelmiyor. O kadar araştırıyorum, imkân yok, birşey aklıma gelmiyor. Ben başladım Turnam türküsünü söylemeye.
“Allı turnam bizim ele varırsan
Şeker söyle, kaymak söyle, bal söyle
Eğer bizi sual eden olursa
Boynu bükük, benzi soluk yar söyle
Ah gülüm gülüm, kırıldı kolum,
Tutmuyor elim, turnalar hey
“Bir beyit bitince, ‘Fesübhanallah Muhammed, sen ne yapıyorsun? Bu, avam kısmının türküsü.’ dedi. ‘Ne olursa olsun Efendim, neyse cezam çekeceğim, bunu illâ çağıracağım.’ dedim. ‘Fesübhanallah’ dedi. Boyuna “Fesübhanallah’ çekiyor. Bir taraftan korkuyorum,ama sesim de inadına daha fazla çıkıyor, dağ, taş inliyor. Nihayet türkü bitti.
“Üstad, gülümseyerek, ‘Muhammed, bana hakkını helal et.’ dedi. Ben de ‘Hay hay, ne hakkı bu? Yerden göğe helâl olsun’ dedim. Üstad, ‘Öyle bir ilham geldi ki, sakın çocuğa dokunma, biz ona nat-ı şerif sevabı yazıyoruz; ne çağırırsa çağırsın dendi, beni şaşırttın sen.’ dedi.
Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin kendisine hastalara okuması için icazet verdiğini de dile getiren Mehmet Gülırmak, ” bir gün Üstad Hazretleri, ”Keçeli, gel buraya üç gündür benim başım ağrıyor, oku” dedi. Ben ne biliyorsam, yasin, tebareke, amme okumaya başladım. Bir saat sonra Üstad, ”Lillahil fatiha” dedi. Efendim bu ne duası diyince, Üstad, ” hastaya okuman için sana icazet verdim” dedi.
Aradan yıllar geçer Mehmet Gülırmak, Isparta’ya Üstad Bediüzzaman Hazretlerini ziyarete gider. Üstad Hazretleri, talebelerine Mehmet Gülırmak’ı tanıtırken: “Bunun bir saatlik hizmetini siz on sene çalışsanız çıkamazsınız. Bütün hocalar, şeyhler, dervişler asıldıkları zamanda bu yavrucak çocuk olduğu halde gece gündüz dağdan taştan gider, her tarafa kitap yetiştirirdi. Gece giderdi. Bunun bir saatine çıkamazsınız.” der.
Sikke-i Tasdik-i Gaybi eserinin baş taraflarındaki mektuplarda ve ”Mühim bir ihbarı Gaybi” adlı mektupta Mehmet Gülırmak’ın ismi geçmektedir.
30 Mayıs 1997’de vefat eden Mehmed Gülırmak, İzmir Karşıyaka Mezarlığı’na defnedilir. Allah’tan kendisine rahmet dileriz.
Cevapla
Want to join the discussion?Feel free to contribute!