RİSALE İ NUR VE DİĞER KİTAPLAR
Bir suale cevap olarak yazdığım bir fıkrayı, size de fâidesi olur ihtimaliyle beyan ediyorum:
Evliya divanlarını ve ulemanın kitaplarını çok mütalâa eden bir kısım zâtlar taraflarından soruldu: “Risaletü’n-Nur’un verdiği zevk ve şevk ve iman ve iz’ân onlardan çok kuvvetli olmasının sebebi nedir?”
Elcevap: Eski mübarek zâtların ekseri divanları ve ulemanın bir kısım risaleleri imanın ve mârifetin neticelerinden ve meyvelerinden ve feyizlerinden bahsederler. Onların zamanlarında imanın esasatına ve köklerine hücum yoktu ve erkân-ı iman sarsılmıyordu. Şimdi ise köklerine ve erkânına şiddetli ve cemaatli bir surette taarruz var. O divanlar ve risalelerin çoğu has mü’minlere ve fertlere hitap ederler; bu zamanın dehşetli taarruzunu def edemiyorlar.
Risaletü’n-Nur ise, Kur’ân’ın bir mânevî mu’cizesi olarak imanın esasatını kurtarıyor ve mevcut imandan istifade cihetine değil, belki çok deliller ve parlak burhanlarla imanın ispatına ve tahkikine ve muhafazasına ve şübehattan kurtarmasına hizmet ettiğinden, herkese bu zamanda ekmek gibi, ilâç gibi lüzumu var olduğunu dikkatle bakanlar hükmediyorlar.
O divanlar derler ki: “Velî ol, gör; makamata çık, bak, nurları, feyizleri al.”
Risaletü’n-Nur ise der: “Her kim olursan ol; bak, gör. Yalnız gözünü aç, hakikati müşahede et, saadet-i ebediyenin anahtarı olan imanını kurtar”.
Hem Risaletü’n-Nur, en evvel tercümanının nefsini iknaa çalışır, sonra başkalara bakar. Elbette nefs-i emmaresini tam ikna eden ve vesvesesini tamamen izale eden bir ders, gayet kuvvetli ve hâlistir ki, bu zamanda cemaat şekline girmiş dehşetli bir şahs-ı mânevî-i dalâlet karşısında tek başıyla galibâne mukabele eder.
Hem Risaletü’n-Nur, sair ulemanın eserleri gibi, yalnız aklın ayağı ve nazarıyla ders vermez; ve evliya misilli yalnız kalbin keşf ve zevkiyle hareket etmiyor. Belki akıl ve kalbin ittihad ve imtizacı ve ruh ve sair letâifin teavünü ayağıyla hareket ederek evc-i âlâya uçar. Taarruz eden felsefenin değil ayağı, belki gözü yetişmediği yerlere çıkar, hakaik-i imaniyeyi kör gözüne de gösterir.(Kastamonu Lahikası)
Risale-i Nur, tarikat ve tasavvuf değildir. Nur mesleği hakikatleri doğrudan Kur’an’dan alan ve bu hususta sahabelerin mesleğini ölçü tutan bir dini hareketdir. Risale-i Nur dairesinde tasavvufta olduğu gibi riyazet, çile, uzlet gibi terbiye metotları yoktur. Nur talebeleri direkt sünnet yolu ile nefislerini terbiye eder. Nur talebelerinin bütün amacı tahkiki imanı elde edip, farzları yapıp, günahlardan kaçınmak ve sünnete ittiba etmektir.
Risale-i Nur avam havas, cahil alim, zengin fakir, köylü şehirli, her kesime hitap eden bir eser olmasından, bazen bir kelimesi ve cümlesi çok manaların depolu olduğu bir kitap gibidir. Bu yüzden herkesin istifade ve anlayışı, kabiliyet ve anlayışına göre olur, ama en alt kademedeki avam insan da istifadesiz kalmaz.
Üstad Bediüzzaman Hazretleri bu manaya şöyle işaret ediyor:
“Her kim olursan ol; bak, gör. Yalnız gözünü aç, hakikati müşahede et, saadet-i ebediyenin anahtarı olan imanını kurtar”.
Cevapla
Want to join the discussion?Feel free to contribute!