ÖLÜM HADİSESİ DE BİR MUSİBETTİR
Musibet nedir? Musibete uğrayan insan nasıl hareket etmelidir?
Musibet, insanın kendi iradesi dışında ve beklemediği bir şekilde karşılaştığı durumdur. İnsanlar musibet kelimesini, hastalık, kıtlık, zarar, ziyan, yangın, zelzele gibi afetler için kullanır.
Kur’an-ı Kerim’de musibet kelimesi 10 ayette geçer.Musibet kelimesi iki anlamda kullanılmaktadır. Bir musibete uğrayan kimse ya Allah tarafından imtihan edilmekte veya işlediği bir kötülüğün cezasını çekmektedir. Ölüm olayıda bir musibet olarak zikredilir. Maide Suresi 106 ncı ayeti mealen, ”..Veya yolculukta iseniz ve başınıza ölüm musibeti gelmişse..” şeklindedir. Ölüm de dahil olmak üzere musibetler hayatımızın bir parçasıdır.
Bakara Suresi 155 ve 157 nci ayetlerinde, Allah’ın insanları korku, açlık, mal, can ve ürünlerinin kaybı gibi musibetlerle sınamaya tabi tuttuğu bu musibetler karşısında ise ”Doğrusu biz Allah’a aitiz ve muhakkak ona döneceğiz” buyurularak musibeti sabır ve metanetle karşılayanların Allah’ın lutuf ve rahmetiyle müjdelenmektedir.
Peygamberlerin hepsi en büyük musibetlere uğramışlardır. Peygamber Efendimiz (ASM) Mekke döneminde büyük musibetlere maruz kalmış, kavmi tarafından yalanlanmış, işkence görmüş, ölümle tehdit edilmiş, Taif’de taşa tutulmuştur. Tegabun Suresinde, ”Allah’ın izni olmadan kulun başına hiç bir musibet gelmez.” buyurularak, insanın başına gelen bütün musibetler Allah’ın izni ve takdiri ile olmaktadır.
Bu konuda Üstad Bediüzzaman Hazretleri Risale-i Nur adlı eserinde musibetleri ikiye ayırarak bizlere şöyle nasihat vermektedir:
”BİRİNCİ MESELE: Asıl musibet ve muzır musibet, dine gelen musibettir. Musibet-i diniyeden her vakit dergâh-ı İlâhiyeye iltica edip feryad etmek gerektir. Fakat dinî olmayan musibetler, hakikat noktasında musibet değildirler. Bir kısmı ihtar-ı Rahmânîdir. Nasıl ki çoban, gayrın tarlasına tecavüz eden koyunlarına taş atıp, onlar o taştan hissederler ki, zararlı işten kurtarmak için bir ihtardır, memnunâne dönerler.
Öyle de, çok zâhirî musibetler var ki, İlâhî birer ihtar, birer ikazdır. Ve bir kısmı keffâretü’z-zünubdur. Ve bir kısmı, gafleti dağıtıp, beşerî olan aczini ve zaafını bildirerek bir nevi huzur vermektir. Musibetin hastalık olan nev’i, sabıkan geçtiği gibi, o kısım, musibet değil, belki bir iltifat-ı Rabbânîdir, bir tathirdir. Rivayette vardır ki, “Ermiş bir ağacı silkmekle nasıl meyveleri düşüyor; sıtmanın titremesinden günahlar öyle dökülüyor.”(Lem’alar,İkinci Lem’a)
Dini musibetler, günah, inkar, bidat gibi manevi hastalıklar, dini olmayan musibetler ise, hastalık, zelzele, sel, yangın gibi dünyevi sıkıntılardır. Dini olmayan musibetler Allah’ın kullarını imtihan etmek, onları düştükleri gafletten uyandırmak için yapılan ikazlardır. Bu kısım musibetler ihtar-ı Rabbanidir. Böyle bir durumla karşılaşan mümin kul, hemen hatasından dönmeli ve tövbe etmelidir. Musibeti kendi günahlarının neticesi bilip tövbe ve istigfar etmelidir.
Cevapla
Want to join the discussion?Feel free to contribute!