NUR POSTACISI ŞÜKRÜ ALTUĞ
Isparta’nın Sav Kasabasında 1917 yılında doğan Şükrü Altuğ, Risale-i Nur’da ”Savalı Ahmed” adı ile anılan Ahmed Altuğ’un kardeşidir. Şükrü Altuğ’da ağabeyleri Ahmed ve Süleyman gibi o yıllarda cesurca Risale-i Nur’a hizmet edenler arasında yeralmıştır.
Üstad Hazretlerinin ifadesiyle ”Sav’ın baş talebesi” Ahmed’in küçük kardeşi olan Şükrü okuma yazma bilmezdi. O da yazılan Risale-i Nur’ları torbasına koyar ve bir köyden diğer köye götürürdü. ”Deli Şükrü” lakabı ile anılırdı, ama herkesten akıllıydı. Yanında hiç eksik olmayan risalelerden okutacak birini buldu mu, hemen ”Oku, oku dinliyorum.” der ona okutur, kendisi de dinlerdi.
Şükrü Altuğ, başında takke, ayağında çarık, sırtında eski bir çoban torbasıyla dolaşırdı. Onun bu hali dilenci görüntüsü verir ve kimse ondan şüphelenmezdi, Böylece Şükrü, Sav’da yazılan risaleleri alır torbasına koyar, Büyük Hacılar köyüne götürür, oradan aldığını Kuleönü köyüne ulaştırırdı. Büyük fedakarlıkla yazılan risaleler Şükrü gibi seyyar postacılar eliyle, muhtaç gönüllere ulaştırılırdı.
Şükrü Altuğ, o günün şartlarında kılık kıyafeti ile kendini kamufle ederek hizmet etmişti. Sav Köyünü devamlı kontrol altında tutan emniyet güçleri, Şükrü’nün kıyafetinden dolayı onu ciddiye almaz ve şüphelenmezdi. Şükrü’de Sav’da yazılan Risale-i Nur’ları torbasına doldurur Isparta’ya, İslamköy’e, Kuleönüne götürür ve getirirdi.
”Aziz, sıddık kardeşlerim;
Sizin çok mübarek ve çok fâideli olan nuranî hediyelerinizi ve elmas kalemlerin yadigârlarını aldık. Cenâb-ı Hak, onları yazan o kalem sahiplerine, herbir harfine mukabil on rahmet eylesin, âmin. Bu nurlu İhtiyar Risalelerinin bir nevi kerameti şudur ki:
Emanet kapıya gelirken, sekiz seneden beri yalnız iki defa yanıma gelen buranın ihtiyar müftüsü, belediye reisiyle hilâf-ı memûl bir surette gelmeleri ânında, Emin de emaneti kapıya getirmesi; hem aynı günde, İhtiyarlar emaneti geldiği vakit, bu şehirde, Risale-i Nur’un ümmî ihtiyarların başında iki gayet ihtiyar zât, ayrı ayrı yerden, her ikisi ellerinde birer parça yoğurt teberrük getirmeleri; ve aynı günde Isparta kahramanlarının bir mümessili ve yanımıza yalnız üç defa gelen Hilmi Bey, bir günlük mesafeden gelirken, hilâf-ı memul olarak, emanet ellerimizde iken, güya hediyenin seyrine gelmiş gibi girmesi; hem aynı vakitte, bir iki keramet-i Nuriyeye medar Hayri isminde bir şakirt ve Risale-i Nur’un ehemmiyetli bir şakirdi ve Daday kasabasından gelen Fuad ile beraber girmeleriyle, elimizdeki emanetlerden, İstanbul’da okutmak için üç nüshayı Fuad’ın alması, elbette tesadüfî ve ittifakî değil, belki bu İhtiyarlar emanetine bir hüsn-ü istikbaldir ve bu havalide hüsn-ü tesirine bir işarettir.
Kardeşlerim; Erkân-ı sitteden iki Ali ile Tâhirî ve Hâfız Mustafa, bu iki üç senede ve bilhassa bu havalide bana yardımları ve fütuhatları, ya fevkalâde ihlâslarından veya yüksek iktidar ve faaliyetlerinden o derecededir ki, bu vilâyette Risale-i Nur şakirtlerini ebeden minnettar edip, Risale-i Nur’u dahi buralarda ebeden yerleştirdiler. Cenâb-ı Hak, onlardan ve sizlerden ebeden razı olsun. Âmin.
Kalemlerini ümmîliğime yardım veren medrese-i Nuriye’nin üstadı Hacı Hâfız ve mahdumu ve iki kardeş Mustafa ve Salih ve iki kardeş Ahmed ve Süleyman ve beş kardeş beraber talebe olup, üçü bize yardım etmeleri ve Babacan da, Âsım’ın ruhunu şâd edip, o sistemde yardımımıza koşması ve Zekâi de Lütfü’nün ruhunu mesrur edip, eski Zekâi gibi vazifesine sarılması ve Marangoz Ahmed ve Kâtip Osman ve Mehmed Zühtü (afallahu) ve Nuri ve Tenekeci Mehmed gibi, eski kıymettar hizmetleriyle Isparta’yı nurlandıran diğerleri gibi, Kastamonu’nun tenvirine de koşmaları ve şimdi tanıdığım Mustafa ve Mustafa ve Mustafa ve Eyyüb, kalemleriyle, eski dost gibi ümmîliğime yardım etmeleri, elbette, şüphesiz فَاِنَّكَ مَحْرُوسٌ بِعَيْنِ الْعِنَايَةِ müjdesini tam tasdik ederler.”(Kastamonu Lahikası)
Son nefesine kadar Isparta köyleri arasında Risale-i Nur taşımaya devam eden Şükrü Altuğ, 1984 yılında Sav’da vefat etmiştir. Kendisine Allah’tan rahmed dileriz.
Cevapla
Want to join the discussion?Feel free to contribute!