İNSAN İLE GÖKYÜZÜ

 

وَمِنْ اٰيَاتِهِ خَلْقُ السَّمٰوَاتِ وَاْلاَرْضِ وَاخْتِلاَفُ اَلْسِنَتِكُمْ وَاَلْوَانِكُمْ اِنَّ فِى ذٰلِكَ َلاٰيَاتٍ لِلْعَالِمِينَ
”Şu kâinata bakıyoruz: Görüyoruz ki, hüceyrât-ı bedenden tut, tâ mecmu-u âleme şamil bir hikmet ve tanzim var. Hüceyrât-ı bedene bakıyoruz: Görüyoruz ki, mesâlih-i bedeni gören ve idare eden birisinin emriyle, kanunuyla, o küçücük hüceyrelerde ehemmiyetli bir tedbir var. Mideye nasıl bir kısım rızık içyağı suretinde iddihar olunup vakt-i hâcette sarf edilir. Aynen, o küçücük hüceyrelerde de o tasarruf ve iddihar var. Nebâtâta bakıyoruz: Gayet hakîmâne bir terbiye, bir tedbir görünüyor. Hayvânâta bakıyoruz: Nihayet derecede kerîmâne bir terbiye ve iâşe görüyoruz. Kâinatın erkân-ı azîmesine bakıyoruz: Mühim gayeler için haşmetkârâne bir tedvir ve tenvir görüyoruz.

Âlemin mecmuuna bakıyoruz: Muntazam bir memleket, bir şehir, bir saray hükmünde, âli hikmetler, gali gayeler için mükemmel bir tanzimat görüyoruz. Otuz İkinci Sözün Birinci Mevkıfında izah ve ispat edildiği üzere, bir zerreden tut, tâ yıldızlara kadar, zerre miktar şirke yer bırakmıyor. Öyle birbirlerine mânen münasebettardırlar ki, bütün yıldızları musahhar etmeyen ve elinde tutmayan, bir zerreye rububiyetini dinlettiremez. Bir zerreye hakikî rab olmak için, bütün yıldızlara sahip olmak lâzım gelir.

Hem, Otuz İkinci Sözün İkinci Mevkıfında izah ve ispat edildiği üzere, semâvâtın halk ve tesviyesine muktedir olmayan, beşerin simasındaki teşahhusu yapamaz. Demek, bütün semâvâtın rabbi olmayan, birtek insanın simasındaki alâmet-i farika olan nakş-ı simâvîyi yapamaz. İşte, kâinat kadar büyük bir pencere ki, onunla bakılsa,

اَللهُ خَالِقُ كُلِّ شَىْءٍ وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَىْءٍ وَكِيلٌ
لَهُ مَقَالِيدُ السَّمٰوَاتِ وَاْلاَرْضِ
 
âyetleri, büyük harflerle kâinat sahifelerinde yazılı olduğu gibi, akıl gözüyle de görülecek. Öyle ise, görmeyenin ya aklı yok, ya kalbi yok. Veya insan suretinde bir hayvandır.(Sözler, Yirmi Sekizinci Pencere)

Üstad Bediüzzaman Hazretleri, bu pencerede nazarımızı kainata çevirip bakmamızı istiyor. Kainatta en küçük şeyden en büyük şeye kadar, her şeyde bir fayda bir gaye,bir hedef var, hiçbir şey faydasız değildir. Bütün bu hikmet ve faydalar bize sonsuz hikmet sahibi Hakim bir Zatı gösterip tanıttırıyor. Kainatta faydanın hükmettiğini bize gösteren en zahir delil, bugünkü fen ilimleridir. Tıp ilmi insan bedeninde çalışan hücrelerden tut ta azalara kadar her şeyin mükemmel bir hikmet ve vazife ile çalıştıklarını gösteriyor. İşte bütün bu faydalar bir intizam ve bir düzenleme ile meydana geliyor. İntizam ve düzenleme fiilleri de tanzim edici ”Nazım” olan Allah’a işaret eder ve akla ispat ediyor.

Bitki alemine, hayvanat alemine bakıldığı zaman aynı faydaları, intizam ve düzenleme ile olduğu ve bunların da Nazım olan Allah’ı sakla ispat etmektedir.

Yine Üstad Hazretleri, gökyüzü ile insan arasındaki ilişkiyede dikkat çekiyor. Yüzde göz var, gözün görmesi için ise güneş ışığı lazım. O yüze o gözü takan Zat, gözün görebilmesi için, gökyüzüne de güneşi yerleştirmiştir. Yine her insanın yüzünden, sesinden, parmak izlerine kadar farklılık ve benzememesi, Allah’ın sonsuz irade ve kudretinin haşmet ve azametini gösteren delillerdir.

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir