DEVS’Lİ ŞAİR TUFEYL BİN AMR (RA)
Misafirperver, şair ve cömert bir insan olan Tufeyl bin Amr, herkes tarafından sevilir sayılırdı. Yemen tarafında bulunan Devs kabilesine mensuptu.
Peygamber Efendimizin, Mekke’de İslâmiyeti açıkça yaymaya başladığı, gece gündüz insanlara nasîhat edip, onları İslâm dinine davet ettiği, Mekke’li müşriklerin ise, Resûlullahın bu gayretini boşa çıkarmak için hiç durmadan uğraşıp, Mekke’ye gelenleri bile Peygamberimizle görüştürmemek için, ellerinden geleni yapmaktan geri durmadıkları dönemdi.
Tufeyl bin Amr, böyle bir zaman da bir iş için Mekke’ye gelmişti. Ebû Leheb, Ebû Süfyân, Ebû Cehil’den meydana gelen bir kalabalık hemen etrafını çevirdi. Tufeyl şaşkın şaşkın kendisine “hoş geldin” diyenlere mukabele ediyor, bir yandan da onların bu davranışlarını anlamaya çalışıyordu. Nihayet içlerinden birisi konuşmaya başladı: “Ey Tufeyl, şehrimize hoş geldin! İçimizden çıkan adamı biliyorsun. Duymuşsundur. Sakın onunla karşılaşıp konuşmayasın! Bizim başımıza gelenin, senin ve kavminin de başına gelmesini istemiyorsan onunla konuşma ve söylediklerini dinleme!”
Tufeyl bin Amr, kalabalıktan ayrılıp yalnız olarak Kâbe’ye geldi. Resûlullah’ın orada namaz kıldığını gördü. Müşriklerin sözleri kulaklarında çınlıyordu. Resûlullah sesli bir şekilde ibadet ediyor ve Tufeyl ister istemez onu işitiyordu. Onlar ne güzel sözlerdi öyle! Daha önce duyduğu, bildiği hiçbir Arap şiirine benzemiyordu. Yoksa müşriklerin dediği gibi bunlar gerçekten sihir miydi? Yok, olamazdı. O nice sihirli söz de işitmişti. Bu, onlara da benzemiyordu.
Tufeyl, kendi kendine, “Ben şairim, Devs kabilesinin ileri gelenlerinden biriyim. Herhâlde güzeli çirkinden ayırabilirim. Bu zatın söylediklerinde en küçük bir çirkinlik alameti var mı? Bu zatı niçin daha yakından dinlemiyorum ki? Eğer sözleri gerçekten güzelse elbette kabul ederim; yok, eğer çirkinse reddederim.” hükmüne vardı.
Resûlullah (ASV) namazını bitirdi ve evine doğru yola koyuldu. Tufeyl, O’nu takip etmekten kendini alamadı. Resûlullah evine varınca o da içeriye girdi ve şöyle konuştu:
“Ey Muhammed! Vallahi seni bana korkunç bir şekilde anlattılar! O kadar ki, söyleyeceklerini duymamak için kulaklarımı tıkamıştım… Ama senden duyduklarımı çok beğendim. Dinini bana anlat.”
Resûlullah, Tufeyl’e Kur’ân okudu ve İslamiyet’i anlattı. Tufeyl hemen orada Müslüman oldu. Resûlullah’ın yanından ayrılan Tufeyl kavmini İslam’a davet etmek üzere yola koyuldu. Eve vardığında, yaşlı babası kendisini karşıladı. Babasına seslendi: “Babacığım! Artık ben senden değilim, sen de benden değilsin!” deyince babası, “Niçin oğlum?” diye sordu. Tufeyl, “Ben Müslüman oldum, Muhammed (ASV)ın dinine girdim.” diye cevap verdi. Babasının O’na karşı itinadı sonsuzdu, Tufeyl babasına İslam’ı telkin etti. Artık babası da Müslüman’dı. Daha sonra hanımı yanına geldi. Hanımına da aynı şekilde, islamı telkin etti. Tufeyl’in hanımı da Müslüman oldu.
Tufeyl bin Amr hemen kavmini topladı ve onlara İslam’ı anlattı. Ancak onlar Tufeyl’in davetini kabul etmediler. Tufeyl, halkın hemen İslamiyet’i kabul etmesini bekliyordu. Ümitsiz ve mahzun bir şekilde Mekke’ye, Resûlullah’a geri döndü.
“Ey Allah’ın Resûl’ü! Devsliler davetimi kabul etmediler. Onlara beddua et!” dedi. Resûlullah’ın dilinde beddua yoktu. “Yâ Rabbi! Devs kabilesine hidayet ver!” diye dua etti ve Tufeyl’e dönüp şöyle buyurdu:
“Şimdi kavmine dön ve onları İslam’a davet et. Onlara katiyen sert davranma. İslam’ı yumuşak bir dille anlat.”
Tufeyl bin Amr, Resûlullah’ın emirlerine uyarak, uzun yıllar Devs topraklarında kalıp halkı İslam’a davet etti. Geçen zaman içerisinde Resûl-i Ekrem Medine’ye hicret etmiş, Bedir, Uhud ve Hendek Savaşları yapılmıştı. Resûlullah’ın emrettiği tarzda İslam’ı tebliğ etmesi netice vermiş, Müslüman olanların sayısı 70-80’i bulmuştu. Kabilesinden İslam’ı kabul edenlerle birlikte Medine’ye geldi.O sırada yapılan Hayber Savaşı’na katıldı. Daha sonraları ise, Resûl-i Ekrem’in (ASV) vefatına kadar yanından ayrılmadı.
Hz. Tufeyl (RA), Hz. Ebû Bekir (RA) zamanında dinden dönenlere karşı yapılan savaşlarda büyük kahramanlıklar gösterdi. Rüyasında, Yemame Savaşı’nda kendisinin ve oğlu Ömer’in şehit olacağını gördü. Bir müddet sonra da kendisi Yemame’de, oğlu Ömer de Yermuk Savaşı’nda şehit oldu.
Allah ondan razı olsun!
Cevapla
Want to join the discussion?Feel free to contribute!