,

ÇALIŞKAN HANEDANINDAN ZEKİ ÇALIŞKAN

1940 yılında Afyon Emirdağ’da dünyaya gelen Zeki Çalışkan, Hasan Çalışkan’ın oğludur. Üstad Bediüzzaman Hazretlerini ilk defa nasıl gördüğünü hatırlamayan Zeki Çalışkan,”İnsan babasını veya dedesini ilk gördüğünü hatırlamaz, zira o bizim ailemizden birisiydi. !944 yılında vefat eden Şeyh Ali Dedemin yerini alan, alim, fazıl, celalli, vakur biz çocuklara karşı da müşfik muhterem bir insandı. Bizimle konuşurken ”Kardeşim” diye hitap etmesi çok hoşumuza giderdi.”

Üstad Hazretlerini namaz kılarken Çarşı Camiinin mahfilinde çok defa gördüğünü dile getiren Zeki Çalışkan, bu konuda şöyle konuşur:

”Cuma’ya bir saat kala evden çıkar, yakın köylerden gelen ahali ve dükkan sahiplerinin arasından selam vere vere camiye giderdi. Beyaz işlemeli, pamuklu zarif bir seccadesi vardı. Bir namaza duruşu vardı ki, insan onu seyretmekten zevk alırdı. Huşu ile dua eder, tekbir alır, namaza dururdu. Namazın mana ve mahiyeti onun şahsında görünürdü. Tadil-i erkanı onda görmek lazımdı.

Üstad, çayı çok severdi. Bir tarihte şeker, çay vesikaya düşmüştü. Şeker tamamen yok olmuştu. Üstad’ın şekerini dükkandan biz verirdik. Hep ben götürürdüm. Her seferinde para verir, fiatını öderdi. Ayrıca bana ayak kirası olarak hurma, elma, bisküvi verirdi. Bunlar baş ucunda hiç eksik olmazdı. Teberrüken bize verirdi.

O günlerde yine dükkanda tezgahdaydım. Zübeyr Ağabey telaşla, gülerek babama birşeyler anlatıyordu. Onlarda dinliyorlardı. Üstad’ın baş ucunda bir kutu vardı. Nevaleyi ondan görürdü. Akşamleyin son meteliğe kadar harcamışlar. Sabahleyin Üstad sipariş vermiş. Zübeyr Ağabey, ”Üstad’ım, paramız kalmadı. Akşam hepsini harcadık.”demiş. Celallenen Üstad, ”Keçeli, Keçeli baktın mı kasaya?” demiş. Kutuya bakan Zübeyr Ağabey, içinde paraların olduğunu görmüş, bunu da ilk defa bize anlatmıştı.

Üstad’ın komşusu Bolvadinli Cafer Ağa kurban kesmiş, Zübeyr Ağabeylere de bir parça et vermiş, o da kabul etmemiş. Buna kızan Cafer Ağa, Üstad’a şikayete gitmiş, ”Kurban eti alınmaz mı?”diye. Üstad, ”Söyle onlara eti alsınlar.”demiş. Cafer Ağa sevinç içinde evine dönmüştü.

Bir gün İlhan köyü yolunda Bağlar mevkiinde Bayram ziyaretinde iken baktık faytonla Üstad geliyordu. Sürücü ağabey yavaşladı ve biz Üstad’ın elini öperek bayramlaştık. Zaten, Üstad bir çocuk kafilesi görse hemen faytonunu durdurur, onlarla muhakkak görüşürdü.

Şuhut’ta memurluk yapan komşumuz Şükrü Amca, Osman Amcamın aklını çelmişti. ”Siz bu adamın peşinden gidiyorsunuz. Methediyorsunuz, ama hiçbir kerametini göremiyoruz.” diye amcamın hizmetteki ihlasını kırmak istemişti. Aniden Zübeyr Ağabey geldi. Amcama, ”Üstad sizi çağırıyor.” dedi. Üstad, amcama, ”Kardaşım Osman, biz keşfin kerametin, makamatın peşinde değiliz. Kapı dururken pencereden girmek akla aykırıdır.” diye ders vermişti.

Üstad, bahar aylarında kasabanın yüksek tepesi olan Harami Tepesine, Keçili Köyüne, İlhan Köyü yolunda Bağlar mevkiine gezmeye çıkardı.

Çarşı Camiinin muzip, şakacı bir müezzinimiz vardı.”Ekmekçi Kocanın pederi müezzin Budoğlu” diye anılırdı. Bu müezzinin öyle gür sesi vardı ki, verdiği selaları, ezanları beş-on kilometre uzaklıktaki köylerden dinleyen köylüler vakti bilir, kazada ölenlerin haberini alırlardı.

Bir gün öğle namazı kılarken, müezzine on lira lazımmış. Kalbinden on lira geçirmiş. Bu esnada cebine el gibi bir şey girmiş. Namazdan sonra Üstad, kendisine ”Kalbine namazda bir şey getirme.”diye tenbihatta bulunmuştu. Budoğlu Hoca, Üstad’ın çok duasını almıştı.

Yedi-Sekiz yaşlarındaydım. Akrabalarımızdan yaşı tutanları hepsini Afyon Hapishanesinin kalın parmaklarının içine hapsetmişlerdi. Sarı, zalim bir gardiyan vardı. Bizi azarlar korkuturdu. Uzaktan pencereden Üstad’a bakıp selam vermeyi bile yasaklamışlardı.

Hayatta en çok sevindiğim gün, tahliyeler ve 1950 yılında çıkan umumi af idi.

Üstad,dedem Şıh Ali için şöyle diyordu: ”Ne kendini bildi, ne de Emirdağlılar onu bildi.” Koca Üstad’ı tanıyanlar tanıdı. Ama elli milyonluk Türkiye’de hala tanımıyanlar var. Helaket ve felaket asrının temsilcisini cümlesine tanıtıp, onun halkasına dahil etmesini Cenab-ı Mevla’dan niyaz ederim. Amin.”(Derleme, N, Şahiner, Son Şahitler)

Çalışkan Hanedanı mensubu Zeki Çalışkan, 1990 yılında vefat etmiştir. Kendisine, Allah’tan rahmet dileriz.

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir