BİR ŞEYDEN HERŞEYİ YAPMAK
”Yeryüzünü bir sofra-i nimet yapmış ki, her bahar mevsiminde, üç yüz bin envâ-ı masnûatıyla tezyin ediyor. Had ve hesaba gelmez envâ-ı ihsânâtıyla dolduruyor. Öyle bir tarzda ki, nihayet ihtilât içinde ve karışmış oldukları halde, nihayet derecede imtiyaz ve farkla birbirlerinden ayrılıyor. Başka cihetleri buna kıyas et. Nasıl böyle bir sarayın Sâniinden gaflet edilebilir?
Hem nasıl ki bulutsuz gündüz ortasında güneşin deniz yüzünde, bütün kabarcıklar üstünde ve karada bütün parlak şeylerde ve karın bütün parçalarında cilvesi göründüğü ve aksi müşahede edildiği halde güneşi inkâr etmek ne derece acip bir divanelik hezeyanıdır. Çünkü, o vakit birtek güneşi inkâr ve kabul etmemekle, katarat sayısınca, kabarcıklar miktarınca, parçalar adedince hakikî ve bil’asâle güneşçikleri kabul etmek lâzım geliyor. Her zerrecikte -ki ancak bir zerre sıkışabildiği halde- koca bir güneşin hakikatini içinde kabul etmek lâzım geldiği gibi; aynen öyle de, şu sıravâri içinde her zaman hikmetle değişen ve düzgünlük içinde her vakit tazelenen şu muntazam kâinatı görüp Hâlık-ı Zülcelâli evsâf-ı kemâliyle tasdik etmemek, ondan daha berbat bir dalâlet divaneliğidir, bir mecnunluk hezeyanıdır. Zira her şeyde, hattâ herbir zerrede bir ulûhiyet-i mutlaka kabul etmek lâzımdır.
Çünkü, meselâ havanın herbir zerresi, herbir çiçekle herbir meyveye, herbir yaprağa girer ve işleyebilir. İşte şu zerre, eğer memur olmazsa, bütün girebildiği ve işlediği masnuların tarz-ı teşkilâtını ve suretlerini ve heyetlerini bilmek lâzımdır ta içinde işleyebilsin. Demek muhît bir ilim ve kudrete mâlik olmalı ki böyle yapsın.
Meselâ, toprakta, herbir zerresi, kabildir ki, muhtelif bütün tohumlar ve çekirdeklere medar ve menşe olsun. Eğer memur olmazsa, lâzım geliyor ki, otlar ve ağaçlar adedince mânevî cihazat ve makineleri tazammun etsin. Veyahut onların bütün tarz-ı teşkilâtını bilir, yapar, bütün onlara giydirilen suretleri tanır, dikebilir bir san’at ve kudret vermek lâzım gelir. Daha sair mevcudatı da kıyas et. Ta, anlayacaksın ki, herşeyde aşikâre vahdâniyetin çok delilleri var.
Evet, birşeyden herşeyi yapmak ve herşeyi birtek şey yapmak, herşeyin Hâlıkına has bir iştir.
وَاِنْ مِنْ شَىْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ
ferman-ı zîşânına dikkat et. Demek, Vâhid-i Ehadi kabul etmemekle, mevcudat adedince ilâhları kabul etmek lâzım gelir. ”(Sözler, Onuncu Söz)
Güneş, insan her yerde gördüğü güneşi inkar edebilir mi? Aynen öyle her şeyde, her zerrede, her mahlukta Halık-ı Zülcelal’in kemal sıfatını görüp O’nu inkar etmek mümkün değildir.
Bahar mevsimi, dünya sahnesinde ilahi sanatların sergilendiği bir perde. Kainat sarayı adeta bir gösteri merkezi gibi milyonlarca çiçek, böcek, bitki, hayvan bu sahne de yerini alıyor. Bitkilerin ilk çıkış noktası olan tohum ve çekirdekler madde ve şekil itibariyle birbirlerine çok benzedikleri halde hiçbir karışıklık olmadan mükemmel bir şekilde hepsi ayrı ayrı yaratılıyor. Birbirine benzeyen tohum ve çekirdeklerin toprakta karışmadan çıkmaları sonsuz ilim, irade ve kudret sahibi Allah’ı gösteriyor.
Cevapla
Want to join the discussion?Feel free to contribute!