ATABEYLİ HAFIZ KÜÇÜK LÜTFÜ

Risale-i Nur’un Lahika Mektuplarında ismi sıkça geçen Küçük Lütfü, 1900 yılında Isparta’ya bağlı Atabey’de doğmuştur. Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin, ”has talebelerin içinde letâfet-i kalbiyle mümtaz Küçük Lütfi” iltifatına mazhar olan Lütfü, 1934 yılında Eskişehir Hapsinde Üstad Hazretleri ile beraber hapis yatmıştır.

Hafız olan Küçük Lütfü, Risale-i Nur’un saff-ı evvel talebelerinden olup Atabey’de çocuklara Kur’an ve Risale-i Nur dersleri vermiş, o yıllarda yazı ile büyük hizmetlerde bulunmuştur. Merhum Tahiri Mutlu Ağabey, hatıraların da Küçük Lütfü ile ilgili olarak, ”Üstad Hazretleri, Barla’da bulunduğu yıllardaydı. Bizim Atabey’den ve civar köylerden yanına giden ve ona talebe olanlar vardı. Küçük Lütfü, Mesut, Hafız Ali, Küçük Zühtü. Bu arkadaşlar, daha sonra Eskişehir hapsine de gitmişlerdi.”

Risale-i Nur’da Küçük Lütfü ile alakalı bazı bölümler şöyledir:

”O sabah bu garip rüyayı Zühdü Efendi ve Hafız Ahmed ağabeylerime söyledim. Hattâ o gün Hafız Ahmed, Üstadımı ziyaret için iki bardak suyla beraber Isparta’ya gitmek istedi. Fakir de gittiğine memnun oldu. Rüyayı tenbih ettim, çünkü o gece gördüm. Nitekim söylemiş. Fakat çok acıklı haberden o kadar müteessir oldum ki, o zaman anladım, ruhumdaki sıkıntı bu imiş. Lütfü(Haşiye)

”HAŞİYE-1 : Garip ve lâtif bir tevafukattır ki, Isparta’da Cumartesi gecesinde başıma gelen gayet sıkıntılı bir hâdiseyi sekiz sene kemâl-i sadakatle, hiç gücendirmeden bana hizmet eden Sıddık Süleyman aynı zamanda, benim gibi aynı sıkıntı çektiğinden ve sebebini de bilmediğinden, Isparta’ya Pazar’dan evvel geldi. Sıkıntısının mânevî sebebini de anladı. Süleyman’ın ne kadar selim bir kalbi bulunduğu malûmdur. Hem aynı gecede, has talebelerin içinde letâfet-i kalbiyle mümtaz Küçük Lütfi, bu fıkrada mezkûr rüyayı ve sıkıntıyı görüp aynı sıkıntıma iştirak ve az bir tabirle aynı vaziyetimi müşahede ediyor. Elhasıl: Süleyman’ın selim kalbi, Lütfi’nin lâtif ruhu imdadıma koşmak istemişler. Demek ki, Risale-i Nur’un şakirtlerinin ruhları birbiriyle alâkadardır. Cesetleri müteaddittir; ruhları müttehid hükmündedir. لْحَمْدُ ِللهِ هٰذَا مِنْ فَضْلِ رَبِّى (Allah’a hamdolsun, bu Rabbimin bir ikramıdır.) Süleyman Rüştü namındaki kardeşimiz, bu hâdise gecesinden evvel, sabahleyin bana ve Bekir Beye dedi ki: “Ben bu gece bir rüya gördüm. Bu rüyada siz Üstadımı vâlinin makamında vâli olarak gördüm. Etrafınızda hükûmet adamları bulunuyordu. Elinizde bulunan küçük bir kâğıda not yapmışsınız, nutuk söyleyecekmişsiniz. Sonra bir daha gördüm ki, Üstadım, siz, Bekir Bey ve Hüsrev bir paytona binmişsiniz, hükûmetten eve geliyordunuz” dedi. O sabahın akşamı, hükûmet dairesinde aynı hal vuku bulmuş, paytonda aynı adamlar bulunup selâmetle eve dönülmüştür. İsticvab makamında söylenen sözler tam yerinde olduğu için, nutuk suretinde ona görünmüş. Hem Hafız Ali, aynı gecede, bana olan hücumu ve su-i kasdı kendine karşı görmüş. Sabahleyin başındaki kasketinin siperliğini dikmiş, tâ hücumdan kurtulsun. Elhasıl: Risale-i Nur’un şakirtlerinin şahs-ı manevîsi kerâmetkârâne bir hassasiyet göteriyor ki, Hafız Ali ulvî sadakatiyle; birinci Süleyman selim kalbiyle, ikinci Süleyman Rüştü müstakim aklıyla, Küçük Lütfi lâtif nuruyla Üstadlarının imdadına mânen koşmuşlar, sıkıntısına iştirak ile tahfifine çalışmışlar. Said(Barla Lahikası)

”Benim tarafımdan o Hâfız Mehmed’in akrabasını ve mübarek köyünü taziye ediniz. Ben de onu Hâfız Ali ve Mehmed Zühdü’ye arkadaş edip üstadlarımın aktab kısmının isimleri içinde o üçünün isimlerini dâhil edip Hâfız Âkif’i dahi Âsım ve Lütfü’ye arkadaş ettim. (Şualar, 13. Şua)

”Merhum Lütfü’nün ehemmiyetli vârislerinden Abdullah Çavuş, kahraman Tahirî ile Atabey’i, Nurs karyem hükmüne getirmişler.(Emirdağ Lahikası)

”Sâlisen: Lütfü’nün sebatkâr ve pek ciddi vârisi Abdullah Çavuş ve İslâmköylü merhum Hâfız Ali’nin şakird ve vârislerinden Mustafa’nın mektuplarını umum Nur Fabrikasının kahramanları hesabına kabul ettim. Cenab-ı Erhamü’r-Râhimîn’e hadsiz şükür olsun ki o köyleri de Sava ve Kuleönü gibi bir medrese-i nuriye hükmüne getirmiş.(Emirdağ Lahikası)

Eskişehir hapsinden sonra, muhtemelen 1937 yılında vefat eden Hafız Küçük Lütfü’ye, Allah’tan rahmet dileriz.

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir