SİGARAYI BIRAKMAK KOLAY MI?

”Bilirsin ki, sigara gibi küçük bir âdeti, küçük bir kavimde, büyük bir hâkim, büyük bir himmetle, ancak daimî kaldırabilir. Halbuki, bak: Bu zat, büyük ve çok âdetleri, hem inatçı, mutaassıp, büyük kavimlerden, zahirî küçük bir kuvvetle, küçük bir himmetle, az bir zamanda ref edip, yerlerine öyle secâyâ-yı âliyeyi ki dem ve damarlarına karışmış derecede sabit olarak vaz ve tesbit eyliyor. Bunun gibi daha pek çok harika icraatı yapıyor.

İşte, şu Asr-ı Saadeti görmeyenlere, Ceziretü’l-Arabı gözlerine sokuyoruz. Haydi, yüzer feylesofu alsınlar, oraya gitsinler, yüz sene çalışsınlar! O zâtın o zamana nisbeten bir senede yaptığının yüzden birisini acaba yapabilirler mi?”(19 Söz, Sekizinci Reşha)

Üstad Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, Peygamber Efendimiz Aleyhisselatü Vesselam’ın, manevi büyüklüğünü sigara örneğiyle aklımıza yaklaştırıyor. Genel bir kaideye dikkat çekiyor. Bir adeti kaldırmak çok zordur. Sigara içenlerin büyük bir bölümü sigaranın zararlı bir iş olduğunu ve bırakmak istemelerine rağmen, bir türlü bırakamadıklarını hep anlatırlar. Bu da, böyle küçük bir adeti bile bir insandan ve hele bir topluluktan söküp atmanın kolay olmadığını göstermekte. Keza, Osmanlı Padişahı Sultan Murat sigaraya adeta harp ilan etmiş fakat, bu teşebbüsünde tam başarıya ulaşamaması da dikkat çekicidir.

Üstad Hazretleri, burada bir tabir de kullanıyor. ” dem ve damarlarına karışmış derecede sâbit olarak vaz’ ve tesbit eyliyor”.

İnsan güzel bir ahlâkın üstünlüğünü aklen kabul eder, kalbiyle onu sever, ama bunu uygulamaya koymak istediğinde nefsinden itirazlar gelir. Nefis ve şeytan o kişiyi bu güzel işten alıkoymak ister. O kişi, iradesi ile nefis ve şeytana rağmen o güzel işi yaparsa, manevî hayatı noktasında büyük bir zafer kazanmış olur. Bu şahıs o ahlâkı yaşamaya, hayatına mal etmeye gayret gösterdiğinde, her defasında nefsin ve şeytanın mukavemetiyle karşılaşır. Bu kişi bu iki düşmanı sürekli mağlup ede ede artık öyle bir noktaya gelir ki, bu güzel ahlak onun ruhuna mal olur, onsuz bir hayatı adeta düşünemez olur.

Üstad Hazretleri, işte bu hale ”güzel ahlâkın onun dem ve damarlarına karıştığı” şeklinde ifade ediyor. Bir insanın aldığı gıda kanına karıştı mı, damarlarında akmaya başladı mı artık o gıdayı eski haliyle yeniden geri getirmek mümkün olmaz.

Allah Resulü (ASM) cahiliye devrinin kötü alışkanlıklarını batıl inançlarını kaldırıp, yerine iman, salih amel, takva ve güzel ahlâkla donatmıştır. Bu güzellikler onların ruhlarına mal olmuş, nefisleri tatmin olmuş, o güzellikleri sevmeye başlamışlar ve eski hallerine dönmeleri adeta imkansız hale gelmiştir. Allah Efendimiz (ASM) sözüne, bakışına tesir vermiştir. O Peygamberdir, en büyük delil de asabi, cahil, ırkçı, inatçı  bir toplumda yaptığı değişikliklerdir. Bu hal, Kur’ân ahlâkının onların dem ve damarlarına işlediği ve sabit olduğu, yani değişmez bir hal aldığı şeklinde ifade bulmuştur.

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir