ELÇİ SAHABE ABDULLAH BİN HUZAFE(RA)
İlk müslümanlar arasında yeralan Abdullah bin Huzafe, Mekkeli müşriklerin işkence ve zulümlerine ugradı. İslamiyet’in yayılmaya başladığı ilk günlerdeki çileli hayatı O da yaşadı. Kardeşi, Kays bin Huzafe ile birlikte ikinci Habeşistan hicretine katıldı.
Hicretten sonra Medine’ye geldi. Resulullahla birlikte bütün savaşlara katılan Abdullah bin Huzafe, Peygamberimiz(ASM) tarafından 50 kişilik bir seriyyenin kumandanlığına da getirilmişti.
Peygamber Efendimiz(ASM), Hudeybiye antlaşmasından sonra, devrin kral ve hükümdarlarına elçiler gönderip, onları İslama davet etmek için altı sahabe seçti. Bu altı elçiden birisi de Abdullah bin Huzafe idi. Peygamberimiz, O’nu Kisra’ya, yani İran’a gönderdi.Peygamberimiz mektubu, Kisra’ya vermesini Abdullah bin Huzafe’ye emretti.
Abdullah, Peygamber Efendimiz(ASM)’ın mektubunu “Perviz” adındaki İran kisrasına verdi. Kisra, Hz. Peygamber’in mektubunu yırtmıştı. Bunu haber alan Resulullah da:
“Ya Rab! O nasıl mektubumu parçaladı ise, sen de onu ve onun mülkünü parça parça et!” demiş ve ilave etmişti: “Bundan başka kisra gelmez.”
Bir müddet sonra, Perviz’in oğlu Şirviye, babasını hançerle paralamış ve Sa’d bin Ebî Vakkas da(RA) onun saltanatının altını üstüne getirmişti.(Mektubat,sy 151)
Abdullah bin Huzafe, Hz. Ömer(RA) devrinde Bizanslılarla yapılan muharebede birçok Müslüman’la birlikte esir düşmüştü. Bizanslılar,ellerine geçirdikleri esirlere önce Hıristiyanlık telkini yapar, kabul ettiği takdirde serbest bırakırlar, aksi halde çeşitli işkencelerle öldürürlerdi.
Abdullah bin Huzafe’nin, Sahabenin ileri gelenlerinden biri olduğunu öğrenen kral, ona ayrı bir ehemmiyet veriyor, Hıristiyanlığı kabul etmesi için devamlı telkinler yaptırıyordu. Fakat Abdullah bin Huzâfe bu tekliflerin hiçbirisine kulak asmıyor, Kelime-i Şehadet’i haykırmaya devam ediyordu. En sonunda şöyle bir teklifte bulundu:
“Hıristiyan olmayı kabul ettiğin takdirde, kızımı verir, seni saltanatıma ve mülküme ortak ederim.”
Abdullah,bu teklife haykırarak şu cevabı verdi:
“Değil bütün Bizans topraklarını, Arap ve Acem topraklanı da versen, bir an olsun dinimden dönmem!” Kral:
“Öyleyse öldürüleceksiniz!” dedi. Abdullah ise:
“Buna gücünüz yetebilir. Ama imanımı kalbimden çıkarıp atamazsınız!” diye cevap verdi.
Bu sırada büyük bir kazan su kaynatılmış ve Hıristiyan olmayı reddetmiş olan Müslümanlardan birisi getirilmiş, o Müslüman, kaynar suya atılmıştı. Sonra kazanın yanına Abdullah bin Huzafe getirildi.
Abdullah ağlamaya başladı. Ağladığını gören, Kral,O’na tekrar Hıristiyan olmasını teklif etti. Abdullah yine tekliflerini reddetti. Kral, O’na niçin ağladığını sordu. Abdullah O’na şu
cevabı verdi:
“Ben korkumdan ağlamış değilim. Biz Müslümanlar, Allah yolunda ölümden korkmayız. Benim ağlamamın sebebi şudur ki, ‘Başımdaki saçlarım adedince canlarım bulunsa da, onlardan her biri böyle Allah yolunda ölüme gitse!’ diye düşündüm ve böyle bir düşünce beni ağlamaya sevk etti.”
Bunun üzerine Kral, Abdullah’a yeni bir teklifte bulundu:
“Başımdan öpersen, seni serbest bırakacağım.”
Bu teklife Abdullah, şöyle cevap verdi:
“Burada bulunan bütün Müslüman esirleri serbest bıraktığın takdirde dediğini yaparım.”
Abdullah, kralın başını öptü O da sözünde durarak 80 Müslüman esiri serbest bıraktı. Abdullah bin Huzafe’nin imanından gelen izzet ve fedakarlığı 80 Müslüman’ın kurtarılmasına ve daha nicelerinin imanının kurtulmasına vesile olmuştu.
Esirlerle birlikte Medine’ye dönen Abdullah, Hz. Ömer tarafından karşılandı. Hz. Ömer, Abdullah’ı tebrik etti ve orada bulunan Müslümanlara hitaben:
“Abdullah, kralın başından öperek 80 Müslüman kardeşimizin kurtuluşuna vesile olmuştur. Onun için, Abdullah’ın başından öpmek, her Müslüman’a bir vazifedir. İşte ilk önce ben öpüyorum!” dedi ve başından öptü.[Üsdü’l-Gàbe, 3: 142; İsâbe, 2: 297]
Abdullah bin Huzafe, Hz. Osman devrinde Mısır’da vefat etmiştir. Allah ondan razı olsun!
Cevapla
Want to join the discussion?Feel free to contribute!