TOPRAK SU HAVA

”Öyle ise, bu san’atlı şeylerin herbirisi, o gizli zâtın bir ilânnâmesi hükmünde, onu gösteriyor. Güya herbir çiçekli kumaş, herbir san’atlı makine, herbir tatlı lokma, o mu’ciznümâ zâtın birer sikkesi, birer hâtemi, birer nişanı, birer turrası hükmünde, lisan-ı hâl ile herbirisi der: “Ben kimin san’atıyım; bulunduğum sandıklar ve dükkânlar da onun mülküdür.” Ve herbir nakış der: “Beni kim dokuduysa, bulunduğum top da onun dokumasıdır.” Herbir tatlı lokma der: “Beni kim yapıyor, pişiriyorsa, bulunduğum kazan dahi onundur.” Herbir makine der: “Beni kim yapmışsa, memlekette intişar eden bütün emsalimi de o yapıyor. Ve bütün memleketin her tarafında bizi yetiştiren odur. Demek memleketin mâliki de odur. Öyle ise, bütün bu memlekete, bu saraya mâlik kimse, o bize mâlik olabilir.” Meselâ, nasıl mîrîye mahsus tek bir palaska veyahut birtek düğmeye mâlik olmak için, onları yapan bütün fabrikalara mâlik olmak lâzımdır ki, onlara hakikî mâlik olsun. Yoksa, o boşboğaz başıbozuktan, “Mîrî malıdır” diye elinden alınıp tecziye edilir.

Elhasıl: Nasıl bu memleketin anâsırı, memlekete muhit birer maddedir. Onların mâliki de bütün memlekete mâlik birtek zat olabilir. Öyle de, bütün memlekette intişar eden san’atlar, birbirine benzediği ve birtek sikke izhar ettikleri için, bütün memleket yüzünde intişar eden masnular, herbir şeye hükmeden tek bir zâtın san’atları olduğunu gösteriyorlar. İşte, ey arkadaş! Madem şu memlekette, yani şu saray-ı muhteşemde bir birlik alâmeti vardır, bir vahdet sikkesi var. Çünkü bir kısım şeyler, bir iken, ihâtası var. Bir kısım müteaddit ise, fakat birbirine benzediği ve her tarafta bulunduğu için, bir vahdet-i nev’iye gösteriyor. Vahdet ise bir vâhidi gösterir. Demek, ustası da, mâliki de, sahibi de, sânii de bir olmak lâzım gelir.” (Sözler, Yirmi İkinci Söz)

“Öyle ise, bütün nesc olunan sanatlı şeyler, ona mahsustur.”sözleri ile Üstad Hazretleri, bir kumaşın dokunmasını hayal etmemizi istiyor. Bir kumaşın birkaç çeşit ipten dokunduğunu düşünelim. Bu iplerden birisi kimin ise o kumaş da onundur. Zira ipin sahibi kumaşında sahibi olur. Bu genel bir kaidedir. Kainata bakıldığı zaman, ip yerine, elementleri görürüz. Bu elementler, bizim ve diğer canlıların dokundukları ipler gibidir.  Hangi elemente baksak “Bu ip kimin mülkü  ise, bununla dokunan bütün varlıklar da onundur.” hükmü rahatlıkla verilebilir.

Dört temel mddeye dikat çekiliyor. Bunlardan toprak birdir.  Su da birdir. Toprağın ve suyun gördüğü vazifeyi gören başka cins bulunmuyor. Farklı, başka bir toprak ve su yok. Bunun için, toprak ve su birdir. Toprak ve su kiminse, toprağın ve suyun mazhar olduğu işler de O zatındır. Toprak bu birlik mührü ile sahibi adına çalışıyor demektir. Ateş, hava, zerre de bunlar gibidir.

Üstad Bediüzzaman Hazretleri, bu temel unsurlardaki teklik ve kuşatmayı, Allah’ın varlığına, birliğine tevhide en güzel ve açık bir delil olarak bizlere gösteriyor.

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir