KAİNAT KİTABINI SEYREDENLER

Kainat Kitabını kimler seyretmektedir? İnsanların haricinde hangi şuur ve akıl sahipleri kainatı inceleyip araştırmaktadır?

Kainat kitabını seyredenleri üç sınıf olarak ele alabilir.En başta insanlar. İnsan yaratılış itibariyle kainatı her yönü ile incelebilecek bir kabiliyete sahiptir. İnsan her bir azası ve duygusu ile kainatı inceler. Kalbi, ruhu, vicdanı, gözü, kulagı,dili ve diğer duygularıyla kainattaki her şeyi seyreder ve tartar. Fakat, insanın hidayete ulaşması ise Peygamberlere baglanmıştır. Tevhid inancı Peygamberler eliyle öğrenilir.

Melekler ve ruhaniler ikinci sırada yer alır.Melekler ve ruhanilerde kainat kitabını seyredip,Allah’ın tecellilerini mütala ederler.

Üçüncü, en büyük seyirci ise, Allah’ın bizzat kendi Zat’ıdır. Zira bütün eşya istisnasız Allah’ın nazarında ve ilmindedir. Allah’ın bir sanata nazar etmesi için zaman ve mekanın bir önemi yoktur, bir anda nazar etmesi yeterlidir. Allah, Zat’ına layık bir lezzet ve keyif alıyor.

Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri,Risale-i Nur’larda kainatı zişuurların seyrettiğini şöyle izah etmekte :

”Herbir mahlûk, hususan herbir zîhayatın sırr-ı tevhidle çok büyük neticeleri ve umumî faideleri vardır. Ezcümle:

Herbir zîhayat, meselâ bu süslü çiçek ve şu tatlıcı sinek, öyle mânidar, İlâhî,manzum bir kasideciktir ki, hadsiz zîşuurlar onu kemâl-i lezzetle mütalâa ederler.

Ve öyle kıymettar bir mu’cize-i kudrettir ve bir ilânname-i hikmettir ki, Sâniinin san’atını nihayetsiz ehl-i takdire cazibedarâne teşhir eder. Hem kendi san’atını kendisi temâşâ etmek ve kendi cemâl-i fıtratını kendisi müşahede etmek ve kendi cilve-i esmâsının güzelliklerini âyineciklerde kendisi seyretmek isteyen Fâtır-ı Zülcelâlin nazar-ı şuhuduna görünmek ve mazhar olmak, gayet yüksek bir netice-i hilkatidir.

Hem kâinattaki hadsiz faaliyeti iktiza eden tezahür-ü rububiyete ve tebarüz-ü kemâlât-ı İlâhiyeye (Yirmi Dördüncü Mektupta beyan edildiği gibi) beş vech ile hizmeti dahi, ulvî bir vazife-i fıtratıdır. Ve böyle faideleri ve neticeleri vermekle beraber, kendi yerinde, bu âlem-i şehadette zîruh ise ruhunu ve hadsiz hafızalarda ve sâir elvâh-ı mahfuzalarda suretini ve hüviyetini ve tohumlarında ve yumurtacıklarında mahiyetinin kanunlarını ve bir nevi müstakbel hayatını ve âlem-i gaybda ve daire-i esmâda âyinedarlık ettiği kemâlleri ve güzellikleri bırakıp, mesrurâne terhis mânâsında bir zâhirî mevt ile bir zevâl perdesi altına girer, yalnız dünyevî gözlerden saklanır mahiyetinde gördüm; “Oh, elhamdü lillâh” dedim.” (Şualar, Tevhidin İkinci Myevesi)

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir