KAİNAT İNSAN VE İBADET

“Evet, nev-i beşerin her taifesi birer nevi ibadetle fıtrî gibi meşgul olması; ve sâir zîhayatın, belki cemâdâtın dahi fıtrî hizmetleri birer nevi ibadet hükmünde bulunması; ve kâinatta maddî ve mânevî bütün nimetlerin ve ihsanların herbiri, bir mâbudiyet tarafından, hamd ve ibadeti yaptıran perestişe ve şükre birer vesile olmaları; ve vahiy ve ilhamlar gibi bütün tereşşuhat-ı gaybiye ve tezahürat-ı mâneviyenin birtek İlâhın mâbudiyetini ilân etmeleri, elbette ve bedahetle bir ulûhiyet-i mutlakanın tahakkukunu ve hükümferma olduğunu ispat ederler.” (Yedinci Şua, Birinci Hakikat)

İbadette irade ve şuur sahipleri bilerek ve irade ederek tesbih ve ibadette bulunuyorlar. İrade ve şuur sahibi olmayan diğer mahlukat ise vazife ve yaratılış itibari ile tesbih ve ibadet yapıyorlar. İradesiz ve şuursuz olan bu mahlukat, hal dili ve vazife noktasından fıtri olarak tesbih ve ibadette bulunuyorlar. Onlar hal ve vazife noktasından ne yaptıklarını bilmeseler de Allah’ın sonsuz ilmi onlar adına biliyor.

Bir vazife ya da ibadetin gerçekleşmesi şuur ve niyete bağlı değildir. Kainatta her bir atom parçacığı mükemmel vazife ve ibadet yapmasına karşın, bu atomda zerre kadar bir şuur yoktur, yani ne yaptığından habersizdir. Saat vakti bildirmek noktasında bir şuuru yoktur, ne yaptığından habersiz olarak çalışır, fakat kendi tesbih ve ibadeti onun çalışmasıdır.

“Madem böyle bir ulûhiyet hakikatı var, elbette iştirakı kabul edemez. Çünkü ulûhiyete, yani mâbudiyete karşı şükür ve ibadetle mukabele edenler, kâinat ağacının en nihayetlerinde bulunan zîşuur meyveleridir. Ve başkaların o zîşuurları memnun ve minnettar edip yüzlerini kendilerine çevirmesi ve görünmediğinden çabuk unutturulabilen hakikî mâbudlarını onlara unutturması, ulûhiyetin mahiyetine ve kudsî maksatlarına öyle bir zıddiyettir ki, hiçbir cihetle müsaade etmez. Kur’ân’ın çok tekrar ile ve şiddetle şirki red ve müşrikleri Cehennemle tehdit etmesi, bu cihettendir.”( Yedinci Şua, Birinci Hakikat)

“Uluhiyet” ilahlık anlamınadır. Allah’ın kâinattaki tasarruf ve hâkimiyeti ile her şeyi kendisine ibadet ve itaat ettirmesidir. Güneşten atoma kadar her şey Allah’ın emri ve iradesi ile hareket eder, hiçbir şey O’nun emir ve iradesini aciz bırakamaz.

Allah’ın kudreti sonsuzdur; sonsuz kudret sonsuzluk vasfından dolayı her yeri kuşatıp istila eder ve sonsuz olan bu kudret yardımcı ve ortaklara ihtiyaç duymaz.Okumak isteyen için kainat içindekiler ile beraber koca bir tevhid ve Uluhiyet levhasıdır.

Kainattaki her mahlukun vazife itibariyle ibadet yaparken, irade sahibi olan insan ise, ibadet yaratılışında olmakla beraber  iradesi ile dilerse ibadet yapar, istemezse yapmaz. İnsan, eğer irade edip ibadet yapmazsa ceza göreceğinden dolayı, Allah insanları şiddetli bir şekilde ikaz ve ihtar etmekte.

Mahlukat içinde, özellikle insanlık ve insanlığın taife ve tabakaları olan her kavim ve millet bir şeye inanma ihtiyacı duyar. İnsanın bu inanma içinde olması, kainattaki Uluhiyet sıfatlarını açıkca ilan eder. İnsanların çoğunluğunun batılda ve yanlış inanışlar içinde olması, bu fıtri şahitliği zedeleyip bozmaz.

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir