BİRİNCİ NOKTA: وَكَاَيِّنْ مِنْ دَابَّةٍ لاَ تَحْمِلُ رِزْقَهَا اللهُ يَرْزُقُهَا وَاِيَّاكُمْ ”Yeryüzünde yürüyen ve kendi rızkını yüklenemeyen nice canlı vardır. Onları da sizi de rızıklandıran Allahtır.” Ankebut Sûresi, 60.nci ayeti” اِنَّ اللهَ هُوَ الرَّزَّاقُ ذُو الْقُوَّةِ الْمَتِينُ ”Şüphesiz ki rızık veren, mutlak kudret ve kuvvet sahibi olan, ancak Allah’tır.” Zâriyat Sûresi, 58.nci ayeti” âyetlerinin sırrınca, […]

Acaba birtek âyetin birtek işareti gözümüz önünde ulûm-u İslâmiyede müteaddit ilmî ve kevnî hakikatleri meyve veren bir kitabın binler böyle şehadetleriyle ve dâvâları ile, güneş gibi zuhur eden iman-ı haşrî hakikatsiz olması, güneşin inkârı belki kâinatın ademi gibi hiçbir cihet-i imkânı var mı? Ve yüz derece muhal ve bâtıl olmaz mı? Acaba, bir sultanın birtek […]

İşâ vaktinde ki, o vakit gündüzün ufukta kalan bakıye-i âsârı dahi kaybolup gece âlemi kâinatı kaplar. Mukallibü’l-Leyli ve’n-Nehâr olan Kadîr-i Zülcelâlin o beyaz sahifeyi bu siyah sahifeye çevirmesindeki tasarrufât-ı Rabbâniyesiyle, yazın müzeyyen yeşil sahifesini kışın bârid beyaz sahifesine çevirmesindeki Musahhıru’ş-Şemsi ve’l-Kamer olan Hakîm-i Zülkemâlin icraat-ı İlâhiyesini hatırlatır. Hem mürur-u zamanla ehl-i kuburun bakiye-i âsârı dahi […]

DOKUZUNCU İŞARET Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın envâ-ı mu’cizâtından birisi de, ağaçların insanlar gibi emrini dinlemeleri ve yerinden kalkıp yanına geldikleridir ki, şu mu’cize-i şeceriye, mübarek parmaklarından suyun akması gibi, mânen mütevatirdir. Müteaddit suretleri var ve çok tariklerle gelmiştir. Evet, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın emri için, ağaç, yerinden çıkıp yanına gelmesi, sarihan mütevatir denilebilir. Çünkü, meşâhir-i […]

ON BİRİNCİ NÜKTE Üç Meseledir. BİRİNCİ MESELE: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın Sünnet-i Seniyyesinin menbaı üçtür: akvâli, ef’âli, ahvâlidir. Bu üç kısım dahi üç kısımdır: ferâiz, nevâfil, âdât-ı hasenesidir. Farz ve vâcip kısmında ittibâa mecburiyet var; terkinde azap ve ikab vardır. Herkes ona ittibâa mükelleftir. Nevâfil kısmında, emr-i istihbâbî ile, yine ehl-i iman mükelleftir; fakat terkinde […]

Dördüncü Hakikat olan Otuz Üçüncü Mertebe rahîmiyet ve rezzâkiyet hakikatidir. Yani, umum zemin yüzünde ve içinde ve havasında ve denizinde bütün zîhayatın ve bilhassa zîruhun ve bilhassa âciz ve zaiflerin ve bilhassa yavruların, hem maddî ve midevî, hem mânevî bütün rızıklarını, şefkatkârâne, kuru ve basit bir topraktan ve câmid ve kemik gibi kuru odun parçalarından […]

Haşir Bahsi İHTAR: Şu risalelerde teşbih ve temsilleri hikâyeler suretinde yazdığımın sebebi, hem teshil, hem hakaik-ı İslâmiye ne kadar makul, mütenasip, muhkem, mütesanit olduğunu göstermektir. Hikâyelerin mânâları, sonlarındaki hakikatlerdir. Kinâiyat kabilinden, yalnız onlara delâlet ederler. Demek hayalî hikâyeler değil, doğru hakikatlerdir. بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ فَانْظُرْ اِلٰٓى اٰثَارِ رَحْمَتِ اللّٰهِ كَيْفَ يُحْـيِ الْاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَاؕ […]

Şu Mebhas, bana daimî hizmet edenlerin, ahlâkımda gördükleri acip ihtilâftan gelen hayretlerine karşı, hem iki talebemin benim hakkımda haddimden fazla hüsnüzanlarını tâdil etmek için yazılmıştır. BEN GÖRÜYORUM Kİ: Kur’ân-ı Hakîmin hakaikine ait bazı kemâlât, o hakaike dellâllık eden vasıtalara veriliyor. Şu ise yanlıştır. Çünkü, me’hazın kudsiyeti, çok burhanlar kuvvetinde tesirat gösteriyor, onunla ahkâmı umuma kabul […]

DOKUZUNCU NÜKTE Sünnet-i Seniyyenin herbir nev’ine tamamen bilfiil ittibâ etmek, ehass-ı havassa dahi ancak müyesser olur. Ona bilfiil olmasa da, binniyet, bilkast, taraftarâne ve iltizamkârâne talip olmak, herkesin elinden gelir. Farz ve vâcip kısımlara zaten ittibâa mecburiyet var. Ve ubudiyetteki müstehap olan Sünnet-i Seniyyenin terkinde, günah olmasa dahi, büyük sevabın zayiatı var. Tağyirinde ise büyük […]

Üçüncü Hakikat Müdebbiriyet ve idare hakikatidir. Yani, gayet dehşetli ve sür’atli ecram-ı semâviyeyi ve gayet istilâcı ve karıştırıcı unsurları ve gayet ihtiyaçlı, zaafiyetli mahlûkat-ı arziyeyi kemâl-i intizam ve muvazene ile idare etmek, birbirlerine muavenettar yapmak ve imtizaçkârâne idare etmek ve tedbirlerini görmek ve bu koca âlemi bir mükemmel memleket, bir muhteşem şehir, bir müzeyyen saray […]