HAYAT NE ?

 

Hayat ne, bu kelime ile ifade edilmek istenen ne, hayattan ne anlıyoruz? Risale-i Nur’da hayatın kainat fabrikasının çarklarının dönmesiyle ortaya çıkan bir ürün olduğu belirtilmekte.

Hayat deyince  aklımıza ilk gelen dünya hayatı. Halbuki hayat ruha ait bir özellik. Ruh varlığını devam ettirdiği sürece hayatta devam ediyor. Fakat bu başka başka mekanlarda ve yerlerde. Şimdi bakalım, ruh ruhlar aleminde bir hayatı var. Biz tam bilemiyoruz. Anne karnındaki çocuğun hayatı biz görüp biliyoruz. Ama o çocuk nasıl bir hayatta bilemiyor. Anne karnı hayatı sona erince dünya hayatı başlıyor.

Dünya hayatı da farklı, bebek hayatı, sonra çocukluk hayatı bu hayatın bitmesi hayatın bitmesi değil. Çocukluktan gençliğe geçiş. Beden değişti, ruh aynı. Sonra olgunluk ve nihayette ihtiyarlık hayatı başlıyor. Ruh sabit kalıp, devam ediyor, insan kademeli olarak değişiyor. Bu hayat safhaları yavaş yavaş gerçekleşiyor.

Kabir hayatına geçiş ise bir anda meydana geliyor. Yine hayat devam ediyor. Mekan değişikliği. İnsan vefat etti. Nereye gitti  diyoruz.  Mezaristan veya kabristan. Sanki bir memleket gibi ifadelerimizde yer buluyor. İnsan kabir tüneline giriyor, ahiret hayatına geçiyor. Hepimizin içine gireceği bir mekan.  Burada yine cesetten ziyade ruhun hakim olduğu bir hayat. Dünyadan farklı bir boyuttaki  hayat. Dünyada vücudumuzun görevi bitiyor.

 İnsan cesedi kabre bırakılıyor, ruhu ise bekleme salonu anlamına gelen berzah alemine gidiyor. İnsan dünyada ne kazanmışsa ruhu neye layıksa öyle götürüp yaşanılan bir yer. Alem-i  berzah  kayıtlı kelepçeli veya refaketçi ile gidilen yer olarak da tarif edilmekte.

RİSALE-İ NUR’DA HAYAT

Üstad Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri Mektubat adlı kitabın Birinci Mektubunda hayatın mertebelerini beş safhada ele alıp, dünya hayatından, ahiret hayatına kadar olan hayat safhalarını bizlere anlatmakta. İnsanın dünyaya bir kader programı ile gelip o programla dünyadan gittiğini bizim nazarımıza sunmakta. Bahse konu yerden bir bölüm :

‘’ İşte dünya süslü bir menzildir. Hepimizin hayatı bir endam ayinesidir. Şu dünyadan herbirimize birer dünya var, birer alemimiz var. Fakat direği, merkezi, kapısı hayatımızdır. Belki o hususi dünyamız  ve alemimiz, bir sahifedir, hayatımız bir kalem. Onunla sahife-i amelimizi geçecek çok şeyler yazılıyor. Eğer dünyamızı sevdikse, sonra gördük ki, dünyamız hayatımız üstünde bina edildiği için hayatımız gibi zail, fani, kararsızdır, hissedip bildik. Ona ait muhabbetimiz, o hususi dünyamız ayine olduğu ve temsil ettiği güzel nukuş-u esma-i İlahiyeye döner, ondan cilve-i esmaya intikal eder. Hem o hususi dünyamız, ahiretin ve Cennetin muvakkat bir fidanlığı olduğunu derk edip, ona karşı şedid hırs ve talep ve muhabbet gibi hissiyatımızı onun neticesi ve semeresi ve sümbülü olan uhrevi fevaidine çevirsek o vakit o mecazi aşk hakiki aşka inkılap eder….’’   (Mektubat, Birinci Mektub)

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir